Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.
- Merhabalar efendim hepiniz hoş geldiniz oyunumuza. Sefalar getirdiniz, ülkemin kültürlü, entelektüel ve okumuş aydın insanları. (Bu arada sahnenin ortasına doğru bakar ve koltuğun hala gelmemesine sinirlenerek bağırır!) Hop yönetmen kardeş hey hey setçi arkadaş yahu oyununun en önemli aktörünü getirmemişsiniz siz. (Başını bir o yana bir bu yana sallayarak) Allah Allah bir de benden oyun oynamamı istiyorsunuz. Aktörümüzü getirmiyorsunuz. Olacak şey mi?
Neyse, neyse olur böyle şeyler, bu seyirci bizi affeder. (Yalakamsı bir gülüşle... )
(iki kişi yanlarından tuttuğu koltuğu sahnenin tam ortasına getirir, usulca itinayla bırakır ve giderler. Oyuncu bu arada bu durumu biraz izler ardından seyircilere döner bir süre de onları izler ve onlara sorar ;)
Ne o, şaşırdınız galiba bir sandalyenin aktörlük yapmasına. Ee biraz yaratıcı olsun istedik oyunumuz, izleyici küçük dilini yutsun istedik hani biraz. Büyük diliyle de “Vay anasını “ desin, dile düşelim istedik.
Ee, görüyorsunuz koltuğu, orada öylece duruveriyor. Hiç kımıldamadan, kimseye bir zararı yok, faydası da yok kimseye. Kendi halinde garibim.
Hani şu La Fontain’i bilirsiniz, şu fabl ustası canım, kim bilir belki de hiç duymamışsınızdır ismini…
Amma! İsmini duymasanız bile çocukluğunuzda masallarını mutlaka duymuşsunuzdur. Hani şu hayvanları insan gibi konuşturan masallar var ya, ha işte o masalları yazan adam. İşte şimdi biz de onun yaptığının bir değişiğini yapalım dedik. Şu sahnenin ortasında duran koltuk var ya, onu canlıymış gibi gösterelim dedik. E zaten çoğumuz da hayatı "mış" gibi "miş" gibi yaşamıyor mu?
Çalışıyor muş gibi üretiyor muş gibi seviyor, özlüyor muş gibi yapmıyor muyuz sanki.
Bir düşünsenize, ne kadar çok işe yarıyor bu koltuk denilen şey. Şöyle yorgun argın işten eve gidip de ayaklarımızı uzatıp bir film seyrederken o ne rahatlık verir bize şu güzelim canımın içi koltuklar değil mi ama? Üstelik hiç haketmediği halde hep bir iletişim engeli olarak arkamız dönüktür ona.
Hiç fark ettirmez bize kendisini, hiç hissettirmez. Peki koltuk hisseder mi? (Soru soran gözlerle seyircidedir yüzü) hissederse ne hisseder?
Hepimizin hayatında mutlaka yeri vardır herhalde bu koltuk denen şeyin. Bir düşünsenize.
İnsanlarda bir garip hani koltuğu suçluyorlar durduk yere neymiş efendim koltuk adamı ne hallere sokarmış da koltuk derdine düşüp bir sürü haltlar karıştırmışta. E kuzum bunda koltuğun ne suçu var peki.
İnsanların bazıları var laf aramızda su gibi hani… yavan şekilsiz cıvık
Hani özcesi karakter yok. şu gördüğün koltuğa oturdu muydu kendini kral sanıyor, paşa sanıyor. Düpedüz söyleyelim hadi, sıkınmayalım lafımızı kendini “adam” sanıyor. Adamın şekli o kadar flu ve esnek ki girdiği kabın şeklini alıyor. Dünü yok bu tür adamların ee şekli yok dedik ya, yarını da yok demek değil mi bu?
Oysa zavallı koltuğun ne suçu var !
Şehrin en güzel konser salonunda üzerinde uçan parmakları hisseden o güzelim piyanoyu çalan sanatçı da yine koltuğun üzerinde değil mi o anda. Ya da karşısındaki tuvale o güzelim renkleri harmanlayıp da ahenk bulutlarını serpiştiren bir çift gözün gördüğü kulu kölesi emektar parmakları taşıyan ressamın oturduğu …..
Ee gördünüz bir sürü koltuk çıktı karşımıza daha doğrusu “koLtuk”çu. Eğer iyi dinlediyseniz maazallah oyundan sonra belki birilerine de anlatıverirsiniz bu koltuklardan. Korkmayın anlatın anlatın. Yalnız ilgimi çekiyor doğrusu şimdi sizin bu oyunu izlerken üzerinde oturduğunuz koltuklar acaba burada gösterdiğimiz hangi koltuğun akrabası oluyor.
Her gün binlerce masum insan çoluk çocuk yaşlı genç kadın erkek şu koltuk meselesi yüzünden yok ediliyor.
Yahu bu koltukta ne var. Hani nikâh için derler ya “nikâhta kerâmet vardır!” diye. Acaba diyorum koltukta da böyle bir şey var da biz mi bilmiyoruz?
Koltuk bize hep kötü şeyler mi çağrıştıracak tabii ki hayır. İçinde kaybolmayan onun şekline girmeyen koltuğu kendine uyduran insanlarda var aramızda elbet. Hoş sayıları pek az ama olsun belki de böyle olması daha iyidir, kim bilir.
--------------------------------
Meddahlık (Sonra detaylandıracağım )
Murathan Mungan'ın küçüklüğünde yazar olmaya karar vermesi ancak banyodaki bir küçük tabureyi yazıyla betimleyememesi sonucu yazar olmaktan vazgeçmesi … (Sonra detaylandıracağım )
Koltuktan düşenler…(Sonra detaylandıracağım )
23 Nisanlarda koltuğu çocuğa devreden devlet büyük(!)leri (Sonra detaylandıracağım )
Dişçi koltuğu…….. (Sonra detaylandıracağım )
Neyse, neyse olur böyle şeyler, bu seyirci bizi affeder. (Yalakamsı bir gülüşle... )
(iki kişi yanlarından tuttuğu koltuğu sahnenin tam ortasına getirir, usulca itinayla bırakır ve giderler. Oyuncu bu arada bu durumu biraz izler ardından seyircilere döner bir süre de onları izler ve onlara sorar ;)
Ne o, şaşırdınız galiba bir sandalyenin aktörlük yapmasına. Ee biraz yaratıcı olsun istedik oyunumuz, izleyici küçük dilini yutsun istedik hani biraz. Büyük diliyle de “Vay anasını “ desin, dile düşelim istedik.
Ee, görüyorsunuz koltuğu, orada öylece duruveriyor. Hiç kımıldamadan, kimseye bir zararı yok, faydası da yok kimseye. Kendi halinde garibim.
Hani şu La Fontain’i bilirsiniz, şu fabl ustası canım, kim bilir belki de hiç duymamışsınızdır ismini…
Amma! İsmini duymasanız bile çocukluğunuzda masallarını mutlaka duymuşsunuzdur. Hani şu hayvanları insan gibi konuşturan masallar var ya, ha işte o masalları yazan adam. İşte şimdi biz de onun yaptığının bir değişiğini yapalım dedik. Şu sahnenin ortasında duran koltuk var ya, onu canlıymış gibi gösterelim dedik. E zaten çoğumuz da hayatı "mış" gibi "miş" gibi yaşamıyor mu?
Çalışıyor muş gibi üretiyor muş gibi seviyor, özlüyor muş gibi yapmıyor muyuz sanki.
Bir düşünsenize, ne kadar çok işe yarıyor bu koltuk denilen şey. Şöyle yorgun argın işten eve gidip de ayaklarımızı uzatıp bir film seyrederken o ne rahatlık verir bize şu güzelim canımın içi koltuklar değil mi ama? Üstelik hiç haketmediği halde hep bir iletişim engeli olarak arkamız dönüktür ona.
Hiç fark ettirmez bize kendisini, hiç hissettirmez. Peki koltuk hisseder mi? (Soru soran gözlerle seyircidedir yüzü) hissederse ne hisseder?
Hepimizin hayatında mutlaka yeri vardır herhalde bu koltuk denen şeyin. Bir düşünsenize.
İnsanlarda bir garip hani koltuğu suçluyorlar durduk yere neymiş efendim koltuk adamı ne hallere sokarmış da koltuk derdine düşüp bir sürü haltlar karıştırmışta. E kuzum bunda koltuğun ne suçu var peki.
İnsanların bazıları var laf aramızda su gibi hani… yavan şekilsiz cıvık
Hani özcesi karakter yok. şu gördüğün koltuğa oturdu muydu kendini kral sanıyor, paşa sanıyor. Düpedüz söyleyelim hadi, sıkınmayalım lafımızı kendini “adam” sanıyor. Adamın şekli o kadar flu ve esnek ki girdiği kabın şeklini alıyor. Dünü yok bu tür adamların ee şekli yok dedik ya, yarını da yok demek değil mi bu?
Oysa zavallı koltuğun ne suçu var !
Şehrin en güzel konser salonunda üzerinde uçan parmakları hisseden o güzelim piyanoyu çalan sanatçı da yine koltuğun üzerinde değil mi o anda. Ya da karşısındaki tuvale o güzelim renkleri harmanlayıp da ahenk bulutlarını serpiştiren bir çift gözün gördüğü kulu kölesi emektar parmakları taşıyan ressamın oturduğu …..
Ee gördünüz bir sürü koltuk çıktı karşımıza daha doğrusu “koLtuk”çu. Eğer iyi dinlediyseniz maazallah oyundan sonra belki birilerine de anlatıverirsiniz bu koltuklardan. Korkmayın anlatın anlatın. Yalnız ilgimi çekiyor doğrusu şimdi sizin bu oyunu izlerken üzerinde oturduğunuz koltuklar acaba burada gösterdiğimiz hangi koltuğun akrabası oluyor.
Her gün binlerce masum insan çoluk çocuk yaşlı genç kadın erkek şu koltuk meselesi yüzünden yok ediliyor.
Yahu bu koltukta ne var. Hani nikâh için derler ya “nikâhta kerâmet vardır!” diye. Acaba diyorum koltukta da böyle bir şey var da biz mi bilmiyoruz?
Koltuk bize hep kötü şeyler mi çağrıştıracak tabii ki hayır. İçinde kaybolmayan onun şekline girmeyen koltuğu kendine uyduran insanlarda var aramızda elbet. Hoş sayıları pek az ama olsun belki de böyle olması daha iyidir, kim bilir.
--------------------------------
Meddahlık (Sonra detaylandıracağım )
Murathan Mungan'ın küçüklüğünde yazar olmaya karar vermesi ancak banyodaki bir küçük tabureyi yazıyla betimleyememesi sonucu yazar olmaktan vazgeçmesi … (Sonra detaylandıracağım )
Koltuktan düşenler…(Sonra detaylandıracağım )
23 Nisanlarda koltuğu çocuğa devreden devlet büyük(!)leri (Sonra detaylandıracağım )
Dişçi koltuğu…….. (Sonra detaylandıracağım )
Yorumlar