Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.
EVRENDE RİTİM VE BİZ
Evrende her şey, düzenli hareket halindedir. Yani evrenin hareketi ritmiktir. Ritmin durduğu veya bozulduğu yerde yaşam biter. Ritim, Latince'de "akış" demektir. Hareketin durması, akışın kesilmesi, ritmin durmasıdır.
Evrenin sürekliliği, hareketin ritmik olarak yinelenmesine bağlıdır. Ritim bir sayı dilidir, hareketin sayılarla anlatımıdır. Diğer bir tanımla, evrendeki her hareket sayılarla açıklanabilir. Güneşin hareketi, dünyanın hareketi, mevsimlerin tekrarı, gece-gündüz gibi.
Güneşin dairesel ritmik hareketi ana ritimdir ve biz bu ana ritme bağlı olarak ortaya çıkan bir dizi ritim yumağının içerisinde yaşamaktayız. Bu ritimler yumağına bağımlı olarak dünyaya geldik. Evrendeki bu ritmin devamını kendi bedenimizde ve algılama yapımızda görmekteyiz.
Evrendeki hareketin tutarlılığı insanda güven duygusu yaratır. Örneğin güneş her gün doğar. Onun bir gün doğmayacağını düşünmeyiz, ona güveniriz. Güneşin her gün aynı yerden, aynı saatte doğacağı üzerine sayılarla ifade edebileceğimiz planlar yaparız. Bu planlar güneşin ritmik hareketinden kaynaklanan güven duygusu üzerine kurulmuştur.
Eğer güneş bir gün doğmazsa tüm yaşam biçimimiz alt üst olur. Ya da her gün bir başka saatte doğarsa, onu anlamakta zorluk çekeriz, algılayamayız, matematiksel olarak durumu açıklayamayız. Hareketin ritmik olmaması onunla ilgili varsayımlar yapmaya engeldir. Hayatımıza şekil veren şey, evrendeki ritmik hareket ve onun tutarlılığıdır.
Ritmik olmayan şeyleri dışlarız, tutarlılık ararız. Sözünün eri olmak, nerede hangi davranışı göstereceği başkaları tarafından bilinir olmak, arkadaşı tarafından anlaşılır olmak, planlı olmak gibi. Bu davranışların ritmik, yani tekrarlanan özellikte olması kişiyi tutarlı insan yapar.
Tutarlı hareket eden insana güvenilir. Dostluğun, arkadaşlığın biricik kuralı güvenilir olmaktır. Güneşin ertesi gün yeniden doğacağına olan güven, güneşin ritmik hareketinin tutarlılığına olan güvendir. Arkadaşına güvenmek, onun hareketlerindeki ritmik tekrara olan güvendir. Her gün işe zamanında gelen insana güvenmek gibi.
Evrendeki hareketin bir ritmik düzen içerisinde olduğunu günlük yaşantımızda algılarız. Gece ve gündüzün sürekliliğini düşünelim; gece uyur, gündüz uyanır, işlerimizi yaparız. Biyoritim denilen bedenimizin iç ritmi buna göre ayarlanmıştır. Uyku düzenimiz bozulduğunda
buna bağlı olan diğer ritimlerimiz de bozulur; adımlarımız dengesizleşir, kaslarımızı toparlayamayız, dengesiz duruşlar alırız vb.
"İki ayağının üzerinde dik durabilmek" dengeli ve güvenilir insan duygusu yaratır. Böyle bir duruşta bedenin ritmik düzene geçtiği görülür. Burada denge, omurların ve diğer eklemlerin ritmik dizilişlerinde bir bozukluğa neden olmayacak şekilde duruş göstermesidir. Bu duruşun doğal olarak insana verdiği duygu güven duygusudur. Dengeli, güvenilir ve tutarlı olmak; bunlar hep birbiriyle örtüşen kavramlardır.
Kalp atışlarımızda ritim bozukluğu görüldüğü zaman "tehlike var" demektir. Hayatımızdaki tüm diğer ritimler de onunla birlikte bozulur, işe gidemez, sokağa çıkamaz, yataktan kalkamaz oluruz vb. Kalbimizin ritmini düzene sokması için doktora gideriz, ona güveniriz. Çünkü o, yaşamımızdaki ritmi bozan öğeleri ortadan kaldırır ve bizi normal ritmimize döndürür.
Doğada var olan bir ritmin bozulması, diğer ritimlerin bozulmasını beraberinde getirir. Çünkü doğada her şey bir diğerine bağımlıdır. Doğada sınırsız özgürlük yoktur, karşılıklı bağımlılık vardır. Doğada birbirinin yaratıcısı veya birbirinin tamamlayıcısı olan ritimlerin beraberliğindeki uyum, ahenktir, estetiktir. Doğa ile baş başa kaldığımızda hissettiğimiz şey, bize huzur veren, "Ne kadar güzel" dedirten şey bu olağanüstü ritmik uyumdur. Doğayla baş başa kaldığımızda, "Yaşam mükemmel ahenk içinde sürüyor, bak, görüyorsun, rahat ol, ona güven" gizli mesajını alırız, mutlu oluruz.
Evrende birbirine bağlı, iç içe geçmiş ritimlerin yapısı biyolojik olarak insan bedeninde aynen karşımıza çıkar. Bu ritmin insanda dışa vurmuş şekli dans olarak karşımıza çıkar. Dans, insan bedenine çok yakışan estetik bir durumdur. Dansın bir müzikle yapılması, ritmin bedenle buluştuğu estetik mükemmelliği sergiler.
Müziğin bileşenleri olan ritim ve ezgi bize doğayla birebir örtüşen güçlü duyguları yaşatır; tutarlılık, güven, denge, estetik ve uyum. Bu nedenle müzik yapmak veya müzik dinlemek dinlendiricidir. Örneğin; dere ritmik akar, kenarındaki ağacı ritmik olarak besler, ağacın dalları, yaprakların dizilişi, çiçekleri ritmiktir. Derenin varlığı diğer ritimleri yaratmıştır. Ana ritmi burada dere oluşturur. Dere kurursa ona bağlı diğer ritimler de yok olur.
"Yaratıcılık, doğadaki ritmi sezmekle başlar" der sanat eğitimcileri. Bütün sanatların kökünde doğa vardır. Doğadaki ritmi resimle anlatırsak resim sanatı, müzikle anlatırsak müzik sanatı, bedenimizle anlatırsak dans sanatı, sözcüklerle anlatırsak şiir sanatı olur. Bu ritmi sayılarla anlatırsak matematik olur.
Bir insanın ritim duygusunun eğitim yoluyla geliştirilmesi, onun doğa ile uyumunu desteklemek ve güçlendirmek demektir. Bu nedenle ritim eğitimi insanın temel gereksinimleri arasındadır. Müzik dersi bu ihtiyacı doğrudan karşılayan biricik derstir. "Müzik ruhun gıdasıdır" ifadesi bu anlamda yerini bulmaktadır. Temel eğitim kurumlarında bu nedenle müzik dersi zorunlu ders olmak durumundadır.
HAREKET- RİTİM - DENGE
Evrendeki hareket-ritim-denge üçlemesi tüm alanların ortak paydasıdır. Bu üçlemenin olağanüstü uyumu, insana, insanın beğenilerine kadar her şeye şekil verir. Güzel dediğimiz şey gerçekte içindeki bu üçlemenin varlığı kadar güzeldir. İnsanoğlu bu üçlemeyi sezme yeteneğine sahiptir. Sanat eğitimi dersleri bu sezgiyi güçlendirmeye yönelik derslerdir.
İnsan bedeni ve yaşamı için dengenin ne anlama geldiği matematiksel olarak da karşılığını bulmaktadır; bir denklem iki tarafın dengelenmesiyle sonuçlanır.
Drama eğitimcileri ısınma çalışmalarının içerisine bilerek denge hareketleri koyarlar; çünkü insan, bedenini dengede tutabildiği ölçüde yaşantısını kolaylaştırabilir. Sağlıklı yaşamın temelinde denge vardır; omurların dizilişi, başın boyun üzerinde duruşu, doğru oturuş, kasların doğru çalıştırılması vb ısınma çalışmaları hep denge kazanmak içindir.
Denge eğitimi müzik dersi gibi beden eğitimi dersini de doğrudan ilgilendirmektedir. Dengesini bulamayan bir beden ritmik hareket edemeyecektir, ritmik hareket etmedikçe denge kurulamayacaktır. Bu durum, evrendeki hareket-ritim-denge üçlemesiyle örtüşen bir durumdur.
Halk danslarını hareket-ritim-denge açısından ele aldığımızda mükemmel sonuçları görülür. Diğer yandan bale sanatı bu üçlemenin sanat düzeyinde gerçekleştirildiği alandır.
Yoga gibi bazı bireysel beden çalıştırma teknikleri de denge hareketleri üzerine kurulmuştur. Bunlara spor denilmez, bunlar yarışma için yapılmayan kültür fizik hareketleridir. Bu tür kültür fizik hareketlerinin felsefesinde "denge insanı mutlu eden şeydir" ifadesi geçer. Evrendeki dengeyi hissetmek ile kendi dengemizi hissetmek arasındaki bağ gibi, bize huzur veren her şeyde mutlaka bir denge vardır.
Müzikte denge, dil ile doğrudan bağlantılıdır; şarkılar, hecelerin uzunluk-kısalıklarının matematiksel toplamları eşit olan ölçülerle yapılır. Vuruş sayıları denk müzik cümleleri defalarca yinelenir, bu sırada binlerce kez ritmik nabız atışları beyne nakşedilir ki bu da ritmik algılamayı besleyen en güçlü eğitim ortamıdır.
Müzik-Dil-Matematik bağlantısı bilinen en güçlü zihinsel bağlantılardır. Dildeki ritim, ezginin ayakları üstünde dengede durmasını sağlarken, aynı sözün anlamını kendi ses telleri aracılığıyla ezgileyerek dışa vurmak ve bu yolla iletişim kurmak zihinsel faaliyetin en üst noktada gerçekleştiği anlardır.
Şarkı söylemenin bir diğer özelliği de insana yücelme duygusu tattırmasıdır ki iyileştirici yanı kuşkusuz ağır basar. Yücelme duygusunu insana yaşatmak kadar eğitimin başka ne amacı olabilir ki! Birlikte şarkı söylemekse, insan beynini kirlilikten temizleyen en büyük arındırıcı etkinliktir.
Bir müzik aleti çalmak, bedeni dengeli tutmayı, iki eli bağlantılı ve dengeli çalıştırmayı ve tüm duyuları birlikte çalıştırmayı beraberinde getirdiği için bütünsel bir zihinsel faaliyettir. Bir çalgıya kumanda etmek, iç disiplin geliştiren ve iyileştirici yanı olan bir diğer durumdur.
Evrende var olan hareket-ritim-denge üçlemesi insan için de aynen geçerli olduğu içindir ki çocuğun eğitiminde bu üçleme gözetilmek durumundadır. Müzik derslerinin dansı ve denge çalışmalarını içermesi çocuğun bu ihtiyacına karşılık verecektir.
Değerli fizikçi dostlarım,
İzleyici olarak katıldığım Karaburun 7. Ulusal Fizik Sempozyumuyla neden ilgilendiğimi ve orada KAOS'u savunan fizik profesörlerine karşı çıkmamın nedenini aşağıdaki yazımda bulacaksınız.
KAOS Kuramının yanlışlığını içeren sunumlarıyla Prof.Tolga Yarman ve Prof.Gediz Akdeniz'i neden desteklediğimi de bu yazımda bulacaksınız.
Prof.Tolga Yarman'ın, "Proton ve nötron ikilisi biri diğerinin etrafında ritmik dönüşlerine başladığı andan itibaren evrenin yol haritası belli olmuştur " ifadesi yazımda anlam bulmaktadır.
Aşağıdaki yazı, "İlk Çocuklukta Müzik Nasıl Öğretilir" (Kök Yay. Ankara, Şubat 2006) adlı kitabımın giriş bölümünde vardır.
"Evrende Ritim" konusunda Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde bundan önce bir yazım daha yayınlanmıştır.
Anımsatmak isterim; İlköğretimin temel amaçları sıralanırken "Çocuğun ritim duygusunu geliştirmektir" der.
Bir müzik eğitimcisi olarak neden KAOS kuramına tepkili olduğumu bu size özetler.
İyi okumalar.
Sevgiler, selamlar.
Mahiye Morgül
Evrende her şey, düzenli hareket halindedir. Yani evrenin hareketi ritmiktir. Ritmin durduğu veya bozulduğu yerde yaşam biter. Ritim, Latince'de "akış" demektir. Hareketin durması, akışın kesilmesi, ritmin durmasıdır.
Evrenin sürekliliği, hareketin ritmik olarak yinelenmesine bağlıdır. Ritim bir sayı dilidir, hareketin sayılarla anlatımıdır. Diğer bir tanımla, evrendeki her hareket sayılarla açıklanabilir. Güneşin hareketi, dünyanın hareketi, mevsimlerin tekrarı, gece-gündüz gibi.
Güneşin dairesel ritmik hareketi ana ritimdir ve biz bu ana ritme bağlı olarak ortaya çıkan bir dizi ritim yumağının içerisinde yaşamaktayız. Bu ritimler yumağına bağımlı olarak dünyaya geldik. Evrendeki bu ritmin devamını kendi bedenimizde ve algılama yapımızda görmekteyiz.
Evrendeki hareketin tutarlılığı insanda güven duygusu yaratır. Örneğin güneş her gün doğar. Onun bir gün doğmayacağını düşünmeyiz, ona güveniriz. Güneşin her gün aynı yerden, aynı saatte doğacağı üzerine sayılarla ifade edebileceğimiz planlar yaparız. Bu planlar güneşin ritmik hareketinden kaynaklanan güven duygusu üzerine kurulmuştur.
Eğer güneş bir gün doğmazsa tüm yaşam biçimimiz alt üst olur. Ya da her gün bir başka saatte doğarsa, onu anlamakta zorluk çekeriz, algılayamayız, matematiksel olarak durumu açıklayamayız. Hareketin ritmik olmaması onunla ilgili varsayımlar yapmaya engeldir. Hayatımıza şekil veren şey, evrendeki ritmik hareket ve onun tutarlılığıdır.
Ritmik olmayan şeyleri dışlarız, tutarlılık ararız. Sözünün eri olmak, nerede hangi davranışı göstereceği başkaları tarafından bilinir olmak, arkadaşı tarafından anlaşılır olmak, planlı olmak gibi. Bu davranışların ritmik, yani tekrarlanan özellikte olması kişiyi tutarlı insan yapar.
Tutarlı hareket eden insana güvenilir. Dostluğun, arkadaşlığın biricik kuralı güvenilir olmaktır. Güneşin ertesi gün yeniden doğacağına olan güven, güneşin ritmik hareketinin tutarlılığına olan güvendir. Arkadaşına güvenmek, onun hareketlerindeki ritmik tekrara olan güvendir. Her gün işe zamanında gelen insana güvenmek gibi.
Evrendeki hareketin bir ritmik düzen içerisinde olduğunu günlük yaşantımızda algılarız. Gece ve gündüzün sürekliliğini düşünelim; gece uyur, gündüz uyanır, işlerimizi yaparız. Biyoritim denilen bedenimizin iç ritmi buna göre ayarlanmıştır. Uyku düzenimiz bozulduğunda
buna bağlı olan diğer ritimlerimiz de bozulur; adımlarımız dengesizleşir, kaslarımızı toparlayamayız, dengesiz duruşlar alırız vb.
"İki ayağının üzerinde dik durabilmek" dengeli ve güvenilir insan duygusu yaratır. Böyle bir duruşta bedenin ritmik düzene geçtiği görülür. Burada denge, omurların ve diğer eklemlerin ritmik dizilişlerinde bir bozukluğa neden olmayacak şekilde duruş göstermesidir. Bu duruşun doğal olarak insana verdiği duygu güven duygusudur. Dengeli, güvenilir ve tutarlı olmak; bunlar hep birbiriyle örtüşen kavramlardır.
Kalp atışlarımızda ritim bozukluğu görüldüğü zaman "tehlike var" demektir. Hayatımızdaki tüm diğer ritimler de onunla birlikte bozulur, işe gidemez, sokağa çıkamaz, yataktan kalkamaz oluruz vb. Kalbimizin ritmini düzene sokması için doktora gideriz, ona güveniriz. Çünkü o, yaşamımızdaki ritmi bozan öğeleri ortadan kaldırır ve bizi normal ritmimize döndürür.
Doğada var olan bir ritmin bozulması, diğer ritimlerin bozulmasını beraberinde getirir. Çünkü doğada her şey bir diğerine bağımlıdır. Doğada sınırsız özgürlük yoktur, karşılıklı bağımlılık vardır. Doğada birbirinin yaratıcısı veya birbirinin tamamlayıcısı olan ritimlerin beraberliğindeki uyum, ahenktir, estetiktir. Doğa ile baş başa kaldığımızda hissettiğimiz şey, bize huzur veren, "Ne kadar güzel" dedirten şey bu olağanüstü ritmik uyumdur. Doğayla baş başa kaldığımızda, "Yaşam mükemmel ahenk içinde sürüyor, bak, görüyorsun, rahat ol, ona güven" gizli mesajını alırız, mutlu oluruz.
Evrende birbirine bağlı, iç içe geçmiş ritimlerin yapısı biyolojik olarak insan bedeninde aynen karşımıza çıkar. Bu ritmin insanda dışa vurmuş şekli dans olarak karşımıza çıkar. Dans, insan bedenine çok yakışan estetik bir durumdur. Dansın bir müzikle yapılması, ritmin bedenle buluştuğu estetik mükemmelliği sergiler.
Müziğin bileşenleri olan ritim ve ezgi bize doğayla birebir örtüşen güçlü duyguları yaşatır; tutarlılık, güven, denge, estetik ve uyum. Bu nedenle müzik yapmak veya müzik dinlemek dinlendiricidir. Örneğin; dere ritmik akar, kenarındaki ağacı ritmik olarak besler, ağacın dalları, yaprakların dizilişi, çiçekleri ritmiktir. Derenin varlığı diğer ritimleri yaratmıştır. Ana ritmi burada dere oluşturur. Dere kurursa ona bağlı diğer ritimler de yok olur.
"Yaratıcılık, doğadaki ritmi sezmekle başlar" der sanat eğitimcileri. Bütün sanatların kökünde doğa vardır. Doğadaki ritmi resimle anlatırsak resim sanatı, müzikle anlatırsak müzik sanatı, bedenimizle anlatırsak dans sanatı, sözcüklerle anlatırsak şiir sanatı olur. Bu ritmi sayılarla anlatırsak matematik olur.
Bir insanın ritim duygusunun eğitim yoluyla geliştirilmesi, onun doğa ile uyumunu desteklemek ve güçlendirmek demektir. Bu nedenle ritim eğitimi insanın temel gereksinimleri arasındadır. Müzik dersi bu ihtiyacı doğrudan karşılayan biricik derstir. "Müzik ruhun gıdasıdır" ifadesi bu anlamda yerini bulmaktadır. Temel eğitim kurumlarında bu nedenle müzik dersi zorunlu ders olmak durumundadır.
HAREKET- RİTİM - DENGE
Evrendeki hareket-ritim-denge üçlemesi tüm alanların ortak paydasıdır. Bu üçlemenin olağanüstü uyumu, insana, insanın beğenilerine kadar her şeye şekil verir. Güzel dediğimiz şey gerçekte içindeki bu üçlemenin varlığı kadar güzeldir. İnsanoğlu bu üçlemeyi sezme yeteneğine sahiptir. Sanat eğitimi dersleri bu sezgiyi güçlendirmeye yönelik derslerdir.
İnsan bedeni ve yaşamı için dengenin ne anlama geldiği matematiksel olarak da karşılığını bulmaktadır; bir denklem iki tarafın dengelenmesiyle sonuçlanır.
Drama eğitimcileri ısınma çalışmalarının içerisine bilerek denge hareketleri koyarlar; çünkü insan, bedenini dengede tutabildiği ölçüde yaşantısını kolaylaştırabilir. Sağlıklı yaşamın temelinde denge vardır; omurların dizilişi, başın boyun üzerinde duruşu, doğru oturuş, kasların doğru çalıştırılması vb ısınma çalışmaları hep denge kazanmak içindir.
Denge eğitimi müzik dersi gibi beden eğitimi dersini de doğrudan ilgilendirmektedir. Dengesini bulamayan bir beden ritmik hareket edemeyecektir, ritmik hareket etmedikçe denge kurulamayacaktır. Bu durum, evrendeki hareket-ritim-denge üçlemesiyle örtüşen bir durumdur.
Halk danslarını hareket-ritim-denge açısından ele aldığımızda mükemmel sonuçları görülür. Diğer yandan bale sanatı bu üçlemenin sanat düzeyinde gerçekleştirildiği alandır.
Yoga gibi bazı bireysel beden çalıştırma teknikleri de denge hareketleri üzerine kurulmuştur. Bunlara spor denilmez, bunlar yarışma için yapılmayan kültür fizik hareketleridir. Bu tür kültür fizik hareketlerinin felsefesinde "denge insanı mutlu eden şeydir" ifadesi geçer. Evrendeki dengeyi hissetmek ile kendi dengemizi hissetmek arasındaki bağ gibi, bize huzur veren her şeyde mutlaka bir denge vardır.
Müzikte denge, dil ile doğrudan bağlantılıdır; şarkılar, hecelerin uzunluk-kısalıklarının matematiksel toplamları eşit olan ölçülerle yapılır. Vuruş sayıları denk müzik cümleleri defalarca yinelenir, bu sırada binlerce kez ritmik nabız atışları beyne nakşedilir ki bu da ritmik algılamayı besleyen en güçlü eğitim ortamıdır.
Müzik-Dil-Matematik bağlantısı bilinen en güçlü zihinsel bağlantılardır. Dildeki ritim, ezginin ayakları üstünde dengede durmasını sağlarken, aynı sözün anlamını kendi ses telleri aracılığıyla ezgileyerek dışa vurmak ve bu yolla iletişim kurmak zihinsel faaliyetin en üst noktada gerçekleştiği anlardır.
Şarkı söylemenin bir diğer özelliği de insana yücelme duygusu tattırmasıdır ki iyileştirici yanı kuşkusuz ağır basar. Yücelme duygusunu insana yaşatmak kadar eğitimin başka ne amacı olabilir ki! Birlikte şarkı söylemekse, insan beynini kirlilikten temizleyen en büyük arındırıcı etkinliktir.
Bir müzik aleti çalmak, bedeni dengeli tutmayı, iki eli bağlantılı ve dengeli çalıştırmayı ve tüm duyuları birlikte çalıştırmayı beraberinde getirdiği için bütünsel bir zihinsel faaliyettir. Bir çalgıya kumanda etmek, iç disiplin geliştiren ve iyileştirici yanı olan bir diğer durumdur.
Evrende var olan hareket-ritim-denge üçlemesi insan için de aynen geçerli olduğu içindir ki çocuğun eğitiminde bu üçleme gözetilmek durumundadır. Müzik derslerinin dansı ve denge çalışmalarını içermesi çocuğun bu ihtiyacına karşılık verecektir.
Değerli fizikçi dostlarım,
İzleyici olarak katıldığım Karaburun 7. Ulusal Fizik Sempozyumuyla neden ilgilendiğimi ve orada KAOS'u savunan fizik profesörlerine karşı çıkmamın nedenini aşağıdaki yazımda bulacaksınız.
KAOS Kuramının yanlışlığını içeren sunumlarıyla Prof.Tolga Yarman ve Prof.Gediz Akdeniz'i neden desteklediğimi de bu yazımda bulacaksınız.
Prof.Tolga Yarman'ın, "Proton ve nötron ikilisi biri diğerinin etrafında ritmik dönüşlerine başladığı andan itibaren evrenin yol haritası belli olmuştur " ifadesi yazımda anlam bulmaktadır.
Aşağıdaki yazı, "İlk Çocuklukta Müzik Nasıl Öğretilir" (Kök Yay. Ankara, Şubat 2006) adlı kitabımın giriş bölümünde vardır.
"Evrende Ritim" konusunda Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde bundan önce bir yazım daha yayınlanmıştır.
Anımsatmak isterim; İlköğretimin temel amaçları sıralanırken "Çocuğun ritim duygusunu geliştirmektir" der.
Bir müzik eğitimcisi olarak neden KAOS kuramına tepkili olduğumu bu size özetler.
İyi okumalar.
Sevgiler, selamlar.
Mahiye Morgül
Yorumlar