Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.
Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturduğu otlardan birinin
dalında, küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak
gibiydi.
Adam , bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat
bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk
dakikalara şahit olmak istedi.
Dakikalar dakikaları kovaladı , saatler geçmeye başladı , ama henüz
kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki , kelebeğin dışarı çıkmak
için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü.
Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da , artık yapabileceği bir şey
kalmamış gibi geldi ona. Bu yüzden , kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi:
cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle
büyütmeye başladı.
Böylece , bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat
bedeni kuru ve küçücük , kanatları buruş buruştu. Adam kelebeği izlemeye
devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin
bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu.
Ama bunlardan hiçbiri olmadı. Kelebek , hayatinin geri kalanını , kurumuş
bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar denese de
, asla uçamadı.
Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey ,
kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten
dışarı çıkmak için gereken çabanın , Allah'ın kelebeğin bedenindeki sıvıyı
onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kısıtlayıcılığından
kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği bir yol olduğuydu.
Bu gerçeği öğrendiğinde , hayat boyu unutamayacagı bir şey de öğrenmişti:
Bazen , hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey , çabalardır. Eğer Allah ,
hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi , o zaman , bir
anlamda sakat kalırdık . Olabilecegimiz kadar güçlenemezdik o zaman . Ve
asla uçamazdık..
dalında, küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak
gibiydi.
Adam , bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat
bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk
dakikalara şahit olmak istedi.
Dakikalar dakikaları kovaladı , saatler geçmeye başladı , ama henüz
kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki , kelebeğin dışarı çıkmak
için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü.
Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da , artık yapabileceği bir şey
kalmamış gibi geldi ona. Bu yüzden , kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi:
cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle
büyütmeye başladı.
Böylece , bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat
bedeni kuru ve küçücük , kanatları buruş buruştu. Adam kelebeği izlemeye
devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin
bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu.
Ama bunlardan hiçbiri olmadı. Kelebek , hayatinin geri kalanını , kurumuş
bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar denese de
, asla uçamadı.
Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey ,
kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten
dışarı çıkmak için gereken çabanın , Allah'ın kelebeğin bedenindeki sıvıyı
onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kısıtlayıcılığından
kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği bir yol olduğuydu.
Bu gerçeği öğrendiğinde , hayat boyu unutamayacagı bir şey de öğrenmişti:
Bazen , hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey , çabalardır. Eğer Allah ,
hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi , o zaman , bir
anlamda sakat kalırdık . Olabilecegimiz kadar güçlenemezdik o zaman . Ve
asla uçamazdık..
Yorumlar