RE MİNÖR
Bastırılmış tutkuların tonu...
Re minör'den yazılmış yapıtların en büyüğü olan, Beethoven'ın Dokuzuncu senfonisi, bu ton üzerinden apaçık bir seslenme değil, kısa , kesik kesik beşli aralık anımsatmalarıyla başlar; dinleyici kulağının bu belirsizliğe daha uzun süre dayanamayacağını kestirdiğinde, Re minör üçlü akorları dizisiyle asıl söylemek istediklerine geçer.
Schumann'ın sonuncu (dördüncü) senfonisinin tonu da re minör'dür ama, besteci uzun yıllar, senfoniyi tamamlayıncaya değin, konuyu boşlukta bırakmıştır.
Bruckner bu tonu en karamsar yapıtı olan üçüncü senfonide kullanmıştır.
Mahler'in üçüncü senfonisi de bu tondan yazılmıştır.(Mahler ile Bruckner arasındaki ruh yakınlığı bilinir) Ancak Mahler'de Re minör, doğa karşısındaki sevinci anlatmanın aracıdır.
Cesar Franck'ın Re minör'den bestelediği tek senfonisi, felsefe dehası açısından sınırlı bir yapıttır; senfonik orkestra için pek de elverişli bir çalgı sayılmayan İngiliz kornosu, coşku yaratmaya zorlar gibidir kendini. Çok tanınmış Re minör
Piyanolu üçlü'sünde Mendelssohn, neredeyse kopma noktasına varıncaya değin bastırır tutkularını. Oda müziğine katılan yaylı çalgılar, akortlarına yardımcı olsun diye, piyanistlerin Re majör değil, Re minör üçlü akorunu basmalarını neden isterler? Bu durumun, kemanın ve viyolonselin doğal tonlarına daha uygun düşmesiyle açıklanabileceğini sanıyorum.
Nicolas SLONIMSKY'den çeviren : Üner BİRKAN
Yorumlar