Titan İapetos'un dört oğlu olmuştu. Bunlardan Menoitios ile Atlas; Zeus'e başkaldıran Titan'larla beraber bulunduklarından cezalandırılmışlardı.
Menoitios hainliğinden ve ölçüsüz cüretinden ötürü Hesperides'lerin önünde omuzlarına gök kubbesini yüklenerek ayakta beklemek cezasına çarptırılmıştı. Diğer iki kardeşinin, Prometheus ile Epimetheus'un bahtları başka türlü oldu. Bunların ikisi de insanın yaratılışında önemli rol oynadılar.
Olympos Tanrılarının kudretine ve kuvvetine karşılık Prometheus'da kurnazlık ve zeka vardı. Titan'ların meşhur isyanları sırasında tarafsızlığını muhafaza etmiş bir Titan oğlu olduğu halde saygı gösteren Prometheus'ı baş tanrı Olympos'a, ölmezler arasına kabul etmişti. Fakat kendi ırkını mahveden Zeus ve arkadaşlarına karşı kalbinde bir kin besliyordu. Sonradan tanrıları inkar edecek, onları hiçe sayacak ve işleyeceği kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir mahluk'u, insanı yaratarak Tanrılardan dedelerinin öcünü almayı düşündü.
Prometheus ilk insanı balçıktan yarattı. İlk insanın vücudunu yapmak için balçığı, bazılarının tahmin ettikleri gibi su ile değil, kendi gözyaşları ile karıştırdı ve insanı yarattı. Fakat insan tabiatın en aciz mahluku idi. Çıplaktı, kendisini koruyacak hiçbir şeye malik değildi. Fil gibi kuvvetli hortumu, aslan gibi pençesi, kuş gibi kanadı, at gibi koşacak bacakları yoktu. Daha doğuşta ıstıraplar, üzüntüler, birtakım ihtiyaçlar onun yakasına yapışıyordu. İlk insanlar çiy meyvalarla, kanlı etlerle besleniyorlardı. Elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. Ateşin faydalarını bilmeden kendilerini güneşsiz oyuklarda saklıyorlar, derin mağaraların içine hayvanlar gibi sürünerek giriyorlar ve geceyi orada geçiriyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus insanları daha iyi bir şekilde yaşatabilmek, kendilerini vahşi hayvanlara karşı tesirli silahlarla koruyabilmek, toprağı sürmeye yarayacak gerekli aletler elde edebilmek için onlara madenleri işlemeyi öğretmeyi ve ateşi vermeyi düşündü.
İçi baştan başa oyuk fakat tutuşabilir bir özle kapalı olan Ferule "Şeytantersi ağacı" denilen ağaçtan eline bir dal aldı ve Lemnos adasına gitti. Hephaistos'un alevler fışkıran ocağına yaklaştı. Madenleri eriten kızgın ateşinden bir kıvılcım çaldı. Elindeki sopanın içine sakladı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürdü.
O günden beri insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. Yiyeceklerini pişiriyorlar, soğuk havalarda ısınıyorlar, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak birbirlerinin yüzlerini görüyorlardı. Fakat zavallılıklarını unutarak gurura kapıldılar, kendilerini Tanrılar'la eşit tuttular. Onlara karşı olan ödevlerini unuttular. Zeus bu şımarık mahlukların böyle yapacaklarını bildiği için kutsal ateşten onları mahrum bırakmıştı. Kendi haberi olmadan ateşi çalarak insana verdiği ve insanı şımarttığı için Zeus, Prometheus'a kızdı, onu Kafkas dağlarının en yüksek tepesine gönderdi. Yanardağların, ateşin, sanaayinin Tanrısı Hephaistos'u çağırarak bu saygısız Titan'ı yalçın bir kayaya çaktırdı. İlahi demirci istemeyerek Zeus'un buyruğuna boyun eğdi.
-- Ey Prometheus dedi. Bu çekiçleri, zincirleri, bağları görüyor musun? Bunlar senin bahtsızlığını; benim, sonsuz üzüntülerimi hazırlayacaktır. Seni bu vahşi kayaya çivileyeceğim. Artık sen buradan hiç insan sesi işitmeyeceksin, teselli ve acımak sana yüzünü göstermeyecek, güneşin kızgın şualarıyla kuruyarak; vücut çiçeğinin solduğunu göreceksin. Çok sonra gece yıldızlı mantosunun altında, gündüzü sağlamak için gelecek ve yine çok sonra güneş doğarak gecenin titrek elinin bitkiler üzerine serptiği parlak kırağıyı eritecek. Kalbinde bitmez acılar bulunan, keder nöbetçisi olarak sen, bu korkunç yerde dinlenmeden, uyku nedir bilmeden, dizlerini bükemeden yalnız başına kalacaksın. İniltilerini insafsız kayalar dinleyecek, feryatların korkunç vadilerde uğuldayacak. Fakat sen boş yere inleyecek, boş yere figan edeceksin."
Bunları söyleyerek Hephaistos, bahtsız Prometheus'un ayaklarına, kollarına kırılmaz zinciri geçirdi ve onları sağlamca bir kayaya çaktı.
Onun bahtsızlığı bununla bitmedi. Her sabah, kocaman bir kartal kanatlarını açarak süzülüyor ve gelip Prometheus'un ciğerlerini yiyordu. Bu müthiş hayvan sivri tırnaklarını insafsızca onun göğsüne batırıyor ve korkunç gagası ile ciğerini didikliyordu. Akşama kadar onun yediği ciğer, gece sabaha kadar yeniden bitiyor, çoğalıyor, eski haline geliyordu. Bu işkence tam bin sene sürecekti. Fakat otuz sene sonra Zeus bu günahkara acıdı, Onu affetti ve ölmezler arasına aldı.
ANATOLE FRANCE'A GÖRE PROMETHEUS - YARATILIŞ ÖYKÜSÜ
Rivayete göre Prometheus, heykel yapmasını bilen bir Titan'dı , o yalnız bir insanın heykelini yapmamıştı. Birçok heykeller yapmış, onlara can vermişti. İnsanlarda görülen kusurları şuna atfediyorlar: Bir gün Prometheus atölyesinde çalışıyordu. Çamurdan insanlara ait birçok kollar, bacaklar, kafalar, kalpler yapmıştı. Yaptığı uzuvları birbirine ekleyerek tamamladığı küçük heykelleri raflara diziyordu. Fakat daha işini bitirmemişti. O sarada şarap tanrısı Dionysos atölyeye geldi. (Prometheus, çok çalıştın, yoruldun, haydi biraz gezelim, eğlenelim,) dedi. Gezdiler; eğlendiler, şarap içtiler. Prometheus atölyesine döndüğü zaman azıcık sarhoştu. Bu yüzden bazı hatalar yaptı. Küçük bir gövdeye büyük bir baş taktı, büyük bir gövdeye mahsus olan uzun kolları küçük bir gövdeye iliştirdi. Hayatta kocaman başların, uzun bacakların yahut gayri mütenasip gövdelerin oluşunun sebebi bu imiş.
VOLTAİRE'E GÖRE İNSANIN ÖMRÜ MESELESİ...
İnsan yaratıldıktan sonra yaşayacağı zamanın, yani ömrün tesbiti meselesi kaldı. Zeus, insanın, normal olarak 25 sene yaşamasını kafi görüyordu. İnsan sızlandı. 25 senede ne yapabilecekti? Aşağı yukarı bunun yarısı uyku ile geçecekti. Çocukluk devrini de çıkarınca geriye bir şey kalmayacaktı. Zeus ; "Ne yapayım, en son yaratıldığın için güçlü olmak, hızlı uçmak, çok uzaklardan görmek, iyi koku almak vasıfları gibi uzun ömür de diğer mahluklara dağıtıldı" dedi. İnsan ağlayarak yalvarmasına devam etti. O sırada onun yanında şu altı hayvan bulunuyordu.
" TIRTIL - KELEBEK - TAVUS - BEYGİR - TİLKİ - MAYMUN."
Hayatı çok tatlı bularak yaşamak için çırpınan insan, Zeus'e bu hayvanları göstererek, "Bunların ömürlerinden al, bana ver, ben üstün bir mahlukum, benim çok yaşamam lazım , onlar yaşamasalar da olur" dedi. Baş Tanrı bunun haksızlık olacağını, Tanrıların nazarında her mahlukun eşit olduğunu ileri sürerek, insanın, ömrünün belirli zamanlarında o hayvanların hayatını yaşamasını, yani o hayvanları gibi ömür sürmesini şart koşarak hayatı uzattı.
Bu sebeptendir ki, yeni doğan bir insan yavrusu evvelce "TIRTIL gibi yerde sürünür, emekler, bu bebeklik devridir. Sonra KELEBEKLER gibi neşe ile koşar, oynar, bu çocukluk çağıdır. Zaman geçince bilhassa on beşinden sonra gençlik çağı başlar. Bu devrede insan TAVUS hayatını yaşar, onun gibi gururlanır. 25 - 30 yaşından sonra ev-bark sahibi olunca üzüntüler, kederler başlar; o zaman BEYGİR gibi hayatın yükünü çekmek icap eder. İnsan kırkından sonra tecrübe sahibi olur, olgunlaşır, bu devrede TİLKİ gibi kurnaz olur, ellisinden, altmışından sonra da insan MAYMUN gibi çirkinleşir.
Yorumlar