"buLutLar geçiyor haberLerLe yükLü aĞır
buruşuyor hâLâ geLmeyen mektubun avucumda
yürek kirpikLerinin ucunda
benim baĞırasım geLir
piraye piraye... diye.
(6 Ekim 1945)
Piraye için yazılmış 21.00-22.00 şiirLeri için buRaya tıkLayın
ekşi sözLük'den şarkı ve besteci hakkında bir iki yoRum:
taci uslu grup yorum'un ilk albümü sıyrılıp gelen'de klavyede yer almıstır.90`ların basında solo albumu olan adını gelincik koydum albümünü çıkarmıştır fakat albüm piyasada bulunmamaktadır.
albümdeki şarkılar:
1. leylim leylim
2. adını geLincik koydum
3.doĞmamış çocuĞa
4. özgürLük rüzgârı
5. piRaye
6. ne fayda
7. bu aşk burada biter
8.seninLeyim
9. hepsinden
10. ve gir koLuma
su an itibarıyla bir albümü var "adını gelincik koydum" ... altyapısı pek de iyi olmayan bir albüm ama kasetin 1990 da çıktığını düşünürsek , teknik olanaklar gereği normaldir diyebiliriz... ve fakat yine de , cok iyi bir müzisyen olduğu konusunda iddialıyım , nazım'ın piraye şiirini besteleyen de taci usludur , ve bu konuda hakan yesilyurta tesekkür etmekte fayda var ki onyılı askın kimsenin haberi olmayan bu derece güzel bir besteyi seslendirmiştir... enver gökçe'nin "ne fayda" sı da albümdeki bestelerden biridir...
nazım hikmet'in piraye şiirini çok güzel besteleyen ve söyleyen güzel bir abimiz. tek bir albümü vardır. gençliğimizde dinler dururduk bu albümünü, ve özellikle piraye'yi. tozlu bir kaset olarak duruyordu bende anısı. derken bir gün kaybettim bulamamacasına. az önce fark ettim ki çok kötü olsa da bu şarkısını mp3 olarak kaydetmişim bir şekilde bilgisayarıma. taci uslu'dan bana kalan tek şey oldu bu. "benim bağırasım gelir piraye" diye...
eskimesin diye zırt-pırt dinlenmeyen bir albümdür taci uslu'nun adını gelincik koydum'u. artık bulunmuyor. bulunsa, birkaç tane alınıp yedeklenecek lezzette güzel bir albümdür. albümdeki emek çok belirgindir. tesadüfen alınmış, ama tadından asla vazgeçilmemiş bir albümdür benim için.
PİRAYE' de kim?
23 aralık 1906'da doğdu. tam adı hatice piraye idi.
16 yaşında, istanbul işgal altındayken, bursa’ya halasının evine konuk gittiğinde karşılaştığı vedat örfi ile hızla gelişen bir aşk sonunda evlendi. vedat örfi gazetecilik yapan, roman yazan, tiyartolarda jön rollerine çıkan bir gençti ve henüz ciddi biçimde eli ekmek tutumuyordu.
21 aralık 1923’te ilk çocukları suzan doğdu.
piraye ikinci çocuğuna gebe kalınca, kocası vedat örfi bu kez piyanistliğe karar verip, bir kemancı, bir de kadın şarkıcı ile üçlü bir grup oluşturarak paris’e, alaturka konserler vermeye gitti. bir çırpıda çok para kazanmak, çocuklarına “iyi bir gelecek” hazırlamak amacında olduğunu söylüyordu. gözü hep yükseklerdeydi. geçimini sağlamayı değil de, bayağı varlıklı bir insan olmayı özlüyordu. gebe karısını, iki yaşını süren kızını baba evinde bırakıp paris’e doğru “sonu belirsiz” bir serüvene atılmıştı.
vedat örfi paris’te bir yandan alaturka konserlerde çalarken bir yandan da birkaç filmde oyunculuk yapmış, yönetmenlik konusunda bilgiler edinmiş, sonra da orada öğrendikleriyle, daha sinemasını yeni yeni kurmaya çalışan varlıklı bir ortadoğu ülkesinde iyi bir konuma gelebileceğini düşünerek mısır’a geçmişti. bu esnada piraye hanım ikinci çoçuğu mehmet'i doğurdu.
dört yıl kocasını sabırla bekleyen piraye, sonunda bu evlilikten umudunu keserek çocuklarını alıp annesinin kadıköy’deki evine gitmeye karar verdi.
kadıköy’de, işgal altındaki istanbul’dan kaçıp bursa’ya sığındıklarında ailece tanıştıkları dostlarını da içeren bir çevreleri vardı. piraye’nin 1930’da önce samiye’yle, sonra nazım hikmet’le tanışması o çevrede oldu.
nazım hikmet bu kırmızı saçlı, içinde yeşil, kahverengi adacıklarıyla bal rengi gözlü, pembe beyaz genç kadını hemen benimsemişti. ama piraye açısından bir yakınlaşma öylesine kolay görünmüyordu. küçük çocukları olan dul bir kadındı, üstelik daha kocasından ayrılma işlemleri bile tamamlanmamıştı...
iki yıla yakın çekiştiler, nerdeyse kovalamaca oynadılar.
nâzım’ın annesi celile hanım piraye’yi iki çocuklu dul bir kadın olduğu için oğluna uygun görmüyordu. piraye’nin ailesi ise nâzım’ı, komünist olduğu, ömrü cezaevlerinde geçeceği için kesinlikle istemiyor, kızlarına, “aklını başına topla, gençliğin sona ermeden, varlıklı bir adamla, doğru dürüst bir evlilik yap,” diyorlardı. 1931 yılı bu havada geçti. ama iki ailenin uyarıları da bir sonuç vermedi. nâzım aşk konusunda kimseyi dinlemezdi.
1931 yılı sonlarında ya da en geç 1932 yılı başlarında nâzım ile piraye artık evlenmeye karar vermiş durumdaydılar.
piraye bir türlü yurda dönmeyen vedat örfi’den ancak 13 eylül 1932’de ayrılabildi. araya nâzım’ın tutuklanıp bursa’da idam istemiyle yargılanması da girince evlenmeleri ancak 31 ocak 1935’te gerçekleşti.
orhan ezine ile vedat başar’ın tanıklığıyla kadıköy evlendirme dairesi’nde sessiz sedasız bir nikâh kıyılmıştı. yalnızca köşktekiler biliyordu durumu. bir tören yapılmadığı için evlendiklerinden kimsenin haberi olmadı. pek çok kimse nikâhlanmadan birlikte yaşadıklarını sanıyordu.
nâzım 1.5 yıl kaldığı bursa cezaevi’nden dönünce, önceden olduğu gibi, gene nişantaşı’ndaki ipek film stüdyosu’nda çalışmaya başlamıştı.
17 ocak 1938 gecesi, nâzım hikmet, konuğu olduğu halasının oğlu celâlettin ezine’nin evinden polislerce alınarak ankara’ya götürüldü. harp okulu komutanlığı askeri mahkemesi’nde hızla yargılanarak, kanıtlanmış hiçbir suçu yokken, 29 mart 1938 salı günü saat 10’da 15 yıl cezaya çarptırıldı. 28 mayıs 1938’de ise askeri yargıtay bu cezayı onayladı.
bir yıl önce, 21 haziran 1937’de aklanmayla sona eren bir gizli örgüt kurma davası ise yargıtayca bozulmuştu. istanbul ağır ceza mahkemesi’nde yeniden görülecek olan davada hazır bulunması için, ankara cezaevi’nden alınarak istanbul’da sultanahmet tutukevi’ne getirildi.
1938 haziran ayı sonuna doğru ise donanma komutanlığı’ndan gelen görevliler nâzım hikmet’i sultanahmet tutukevi’nden alıp kelepçeli olarak köprü kadıköy iskelesinden bir motorla adalar açığında bekleyen erkin gemisine götürdüler. önce bir ayakyoluna, sonra sintine ambarına kapatıldı.
donanma askeri mahkemesi’ndeki yargılama erkin gemisinde 10 ağustos 1938 günü başlayıp 29 ağustos 1938 günü son buldu. nâzım hikmet ’e “donanmanın inhilal [dağılma] ve ihtilale maruz kalmasına” yol açmak istediği için 20 yıl daha ceza verildi. iki ceza birleştirilip yasaya göre gerekli kesintiler yapılınca 35 yıldan 28 yıl 4 aya indi.
31 ağustos 1938 günü sultanahmet tutukevi’ne geri getirilen şairin bu akla durgunluk veren cezası, 29 aralık 1938’de askeri yargıtay’dan gelen onayla kesinleşti.
böylece piraye ile mehmet’in nâzım’la aynı çatı altında yaşadıkları mutlu günler de sona ermiş oluyordu. 1932’den 1938’e, topu topu altı yıl...
not: piraye portreLeri nâzım hikmet tarafından çiziLmiştiR !
Yorumlar