Gülümseyen düşünceden yanayım. Pişmiş kelle gibi değil. Müeddep ve mahzun. Belki hafif hınzırca ama hep arayan. Asık suratlı “ölmeye sözde hazır”, lafını sakınmayan, her sözüyle dünyayı boyayan muhalif olmak için muhalif olma özürünü taşımak istemem. Henüz ölmedim. Demek söyleyeceklerim bitmemiştir. (İşin en eğlenceli yanı da henüz bir şey söylememiş olmamdır. Dostum üzülmesin, zaten ölüyüm.)
(…)
Gülümseyen düşünce, iletişime hazır düşüncedir. Bunun ardındayım. Herkesle, her zaman değil. Yeri gelince, bazılarıyla muhabbet. Seçiciyim.
Gülümseyen düşünce, boyun eğmez düşüncedir. Kavga etmeden. Kavga tebessümünüzün derinliklerindedir. Kavgayı ayağa düşürmediğimiz için ölmekte gecikmişizdir. Zordan yanayızdır. Bundan dolayı anarşist olduğumuzu sanmaktayız. (Bir de sır vereyim: Anarşizmin ne olduğunu da hâlâ bilmiyorum.) Zordan yana demek: Zor kullanmaktan yana demek değil. Zorluk bizi çeker. Zorluk çekiminde muallaktayız. Muallakta oluşumuz şaşkın tavukluğumuzdan değil, iflah olmaz arayıcılar sınıfına mensupluğumuzdandır.
Kolayı seçse idik, çoktan ölmüştük. Kızmadığımız düşünce ve insan yoktur. Kızıp silaha ya da kaleme davranır, muarızlarımızı yerle bir ederdik. Bir düşünce gerillası olarak ev basar, ideoloji soyar, inançları yakardık. Sustuk. Ve gülümsedik. (Ağladığımızda oldu. Sonra katıla katıla güldük. Aczimize. Kolaycılığımıza. Sığlığımıza.) Herkesin buluverdiği bir dünyada “arama” denilen tehlikeli yolculuğu seçtik.
Gülümseyen düşünce, basma kalıp “vaiz”, “muallim”, “aydın” düşüncesi değildir. Zehri tebessüme dönüştürdük. Simya ehliyiz çünkü. Her gece simyahanede saatler süren mesaimiz vardır.
Anlamaya çalışırız. Kimse düşmanımız değildir, önceden. Kızarız belki. Sözümüz varsa kızdıklarımıza söylemek isteriz. Onları ıslah etmek için değil. (Hâşa!) Kendi kendilerini ıslah etmelerine yardım etmek için. Bizim için önce inanç, önce ideoloji, ırk, cinsiyet gelmez. Önce insan gelir. Gönlü, beyni, marifeti olan insan. Bundan dolayı her kanattan dostlarımız vardır. Düşmanlarımız da olabilir. Biz onlara düşman değiliz.
Türkiye’de, birbirimizi bulunduğumuz yere göre “dıştan” değerlendiriyoruz. İçimizi kimse merak etmiyor. Beni kafir sanan arkadaş, nasıl kafir olduğumu, yüreğimi duygularımı merak etmiyor. Damgalıyor ve öldürüyor.
Ölmedim daha. Beni damgalayıp öldürdükleri için ölmedim. Damgadan kurtulmak mümkün değil. Gerek de yok. Ben bakış tarzlarının, yaşama biçimlerinin farklılığından dolayı insanların birbirlerine kolayca düşman oluverdikleri bir dünyada şunu diyorum: “Zorlaştırın arkadaşlar! Düşmanlıklarınızı zorlaştırın! Yaşamınızın zor olduğunu sanan kolaycılardansınız. Kolay düşünüyor. Kolay duyuyor, kolay yargılıyorsunuz. Zorlaştıralım. Yaşam, o zaman arayan yaşam olur.”
Arayan ölmez. Ölmedim daha. Aramıyorsam, bilin ki artık ölmüşümdür.
"Sevgilim matematik bilmeli .
Çözülmesi zor bir denklem olduğum, eksi bir sayının karekökü gibi göründüğümden değil.
Sevgilim hesap bilmeli.
Beni bölmeli, bölmeli, sonra çarpmalı.
Sağlamamı yapmalı..."
Yorumlar