1950’li yıllarda Fındıkzade’de yaşlı bir bakkal, sucuk almak isteyenlere sorarmış: “Şönizli mi olsun, rödizli mi?”. Her şeyin çeşidinin çıktığı yıllar, halkımız “çeşit kültürüyle” dalgasını geçiyor. İkisi de aynı, mahalleli bakkalın şakasını anlar, “rödizli olsun, dün şönizli yemiştik”der. Espri mahallede herkesin diline dolanır. Biri, berber koltuğuna oturduğunda, berber sorar: “Şönizli mi keseyim, rödizli mi?”.. “Bu yaştan sonra şönizliyi ne yapayım, rödizli kes!”... Sigara mı istiyor, “ağbi bir şönizli ver, rödizli çok içtik, esmiyor!”... Herkesin ağzında şönizli, rödizli...
Fındıkzadeli bir muhterem zat, Antalya’da bir yapı kooperatifinin ortağı olarak mukavelenin hazırlandığı ilk toplantıya katılır. İnşaat ve yapı tekniklerinin terimlerini bir türlü anlayamaz, maddeler de yavaş yavaş tartışılıp kaleme alınır. Toplantı boyu anlamadığı bir sürü şeyi tasdikleyen Fındıkzadeli muhterem, son maddeye sıra geldiğinde yapıların pis su boruları ne olacak diye tartışırken, hem toplantıda bir sürü yabancı terim kullananlara hava atmak, hem de kendisi de lafa girip bir şeyler söylemek ister! El kaldırır. “pis su boruları şönizli mi olsun rödizli mi?” diye sorar. Toplantıyı yönetenler bütün maddeler geçtiği için, hem de bu beyfendinin hiç lafa girip kendi düşüncelerini söylemediği için, “hadi pis su boruları da hem şönizli olsun, hem de rönizli olsun” diye son maddeye yazarlar.
Ancak bu mukavele yapı kooperatiflerinde ilk mukavele örneği olduğu için, bundan sonra kooperatif kuranlar hep bu mukaveleyi örnek alıp aynen çoğaltırlar.
70’li yıllara gelindiğinde kooperatiflerde bir sürü anlaşmazlık çıkar, mahkemeler, avukatlar... bir zaman sonra bir avukat grubu, yahu her maddeden mahkeme açtık, şu son maddeden de bir dava açalım, der. Mahkemeye gidilir. Hiç kimse “şönizli mi rödizli mi”nin ne anlama geldiğini bilmez. Bilirkişi olarak İstanbul Teknik Üniversitesi’nin hocalarına sorulur. Hocalar da bilemez, ama uygun bir görüş bildirir: “O yıllarda ülkemize çokça gelen Alman bilim adamlarından kalma bir deyim olabilir, eskimiş bir tabir olabilir, her iki durumda da fark etmez...” gibi bir karar çıkar.
Ancak, avukatlardan biri merak edip, işi ciddiye alır. İlk mukaveleye imza atanların adresini bulur, birçoğu ölmüştür. Takibi bırakmaz. Fındıkzade semtinde bulur kendini, beyfendiyi bulamaz, ama bir arkadaşını bulup, sorar:”Yahu,nedir bu şönizli, rödizli!”... Adam da anlatır, her şeyin bir çeşidi çıkmıştı, bizim bakkal da bu çeşitlerle dalgasını geçmek için, sucuk isteyenler sorardı, “şönizli mi olsun rödizli mi!”...
N.Genç/ Memleket Hikayeleri s.31,32
Yorumlar