Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Demiş ki; etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

Okumak mağLupLarın işidir!

(...) ‘İyi edebiyatçıLarın değeri er geç biLinir. AsıL vahim ve acı oLanı, değeri biLinmemiş okuyucuLarın durumudur.  Okudukça zevkLeriniz inceLir, daha tuhaf, daha rafine kitapLara, yazarLara eL atmaya başLarsınız, bu meşgaLe sırasında muh temeLen hayat gaiLesi bakımından dibe doğru kaymaktasınızdır...  OkudukLarınızı, müstesna oLduğunu düşündüğünüz satırLarı biriLerine anLatmak istersiniz, zira şahsa mahsusun hazzı kısa sürer, ömrü uzun oLan payLaşmaktır…  Fakat ortaLığı her zamanki gibi kaba saba keLimeLer, düşük cümLeLer işgaL etmiştir, o gürüLtüde kimse sizi duymaz…  Okumak hem bir hayat başarısızLığının, ki unutmayın okumak mağLupLarın işidir, hem de derin bir yaLnızLık hissinin sebebi oLup çıkmıştır…  Okuduğunuz onca kitabı, hayatınızı yatırdığınız o zorLu ve hassas meşgaLeyi mezara götüreceğinizden korkmaya başLarsınız…  Ve siz de biLirsiniz ki yaLnız öLmek zordur, arkanızda birkaç müttefik, birkaç şahit bırakmak istersiniz…’ (…) ( Murat UYURKULAK – Bazuka )

Doğrular iktidara gelmez

“Doğrular iktidara gelmez, düşmanları ölür.” (  Fransız atasözü )

Keşke....

Avustralya'da yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerinden yararlanarak yazdığı kitapta insanların hayatlarının son günlerinde en çok neye pişman olduğunu listeledi. İ nsanların ölüm döşeğindeyken en çok doslarını yitirdikleri için pişman olduğu ileri sürüldü. Ware, " The Top Five Regrets of the Dying - A Life Transformed by the Dearly Departing " adlı kitabında ölüm yatağında insanların en çok pişmanlık duyduğu şeyin diğer insanlarla ilişkilerindeki ihmalkarlık olduğunu ileri sürdü. İnsanların ölümlü olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldiklerinde çok önemli değişimler geçirdiğini belirten Ware, ölmek üzere olan hastaların inkar, korku, öfke, pişmanlık ve sonunda kabullenme gibi aşamalardan geçtiğini söyledi. Hastalarına en çok ne için pişmanlık duyduğunu soran Ware, aldığı yanıtların temelde benzer olduğunu ve beş başlık altında toplandıklarını keşfetti: 1. "K

AydınLanma nedir ? : Sapere aude

Sapere Aude ( Latince ) : “ Kendi aklını kullanma cesareti göster ! “ ( Immanuel Kant )

Requiem - Wolfgang Amadeus Mozart

(…) “Kafam yerinde değiL. Gücümün sonuna geLdim.  Ve gözLerimin önünden bu meçhuLün görüntüsünü kovamıyorum.. Onu sürekLi oLarak bana rica ederken, sabırsızca çaLışmaya zorLarken görüyorum. Devam ediyorum. Çünkü besteLemek, beni, dinLenmekten daha az yoruyor. ÜsteLik, artık yüreğime başka bir şey aLmak istemiyoum. Saatin çaLdığını bana duyuran bir şeyLer hissediyorum. Yeteneğimden yararLanamadan bitirdim. BununLa birLikte yaşam ne kadar güzeLdi ve korunarak geLişen mesLek ne kadar şansLı… Fakat, insanın kendi yazgısını değiştirmesi oLası değiL. Kimse, günLerini beLirLeyemez. Boyun eğmek gerek. Tanrı bundan hoşnut oLacak… Bitiriyorum. Bu benim cenaze şarkım, ve onu yarım bırakmak zorundayım. “ Bu satırLar Mozart ’ın,  en iyi Librettisti Lorenzo da Fonte’ye, Kont WaLsegg’in eşinin anısı için sipariş ettiği ünLü Requiem ’i ( K. 626 ) yazarken yoLLadığı bir mektuptandır. Mozart çok hastadır, keza eseri bitirimeden 5 AraLık 1791’de öLür. Mozart son anına kadar Requiem’i sayıkLamıştır

Peki sizin kaç yüz’ünüz var ?

Senin içinde üç tane sen var: Birinci sen kişiliktir. Kişilik (personality) sözcüğü Yunanca ‘persona’ kökünden gelir. Antik Yunan tiyatrosunda maske kullanırlardı ve ses maskeden gelirdi. ‘Sona’ ses, insan sesi anlamına gelir ve ‘per’ maskenin içinden demektir. Gerçek yüzü, gerçek aktörü tanımıyorsun. Bir maske var ve maskenin içinden... ses geliyor. Maskeden geliyor gibi gözükür ve sen gerçek yüzü tanımıyorsun. Kişilik (personality) güzel bir sözcüktür, o Yunan tiyatrosundan gelir. Ve olan şey budur. Yunan tiyatrosunda sadece bir tane maskeleri vardı. Senin ise tıpkı bir soğanın katmanları gibi maskelerinin üzerinde pek çok maskelerin vardır. Bir maskeni kenara koysan başka bir tanesi vardır, onu da kaldırsan diğeri vardır. Ve sen kazımaya ve kazımaya devam edebilirsin. Ve kaç tane yüz taşıdığını bilmek seni şaşırtacaktır. Kaç tane! Hayatlardır onları topluyorsun. Ve onların hepsi kullanışlıdır, çünkü pek çok kez değiştirmen gerekir. Hizmetçinle konuşuyorsun, patro

Hangisiyim ben, hangisisin sen ?

İki kişinin biraraya geldiği her yerde altı kişi vardır. İkisi, kişilerinin kendilerini sandıkları kişi, İkisi karşısındakinin onu sandığı kişi, İkisi de gerçekte oldukları kişidir.. William James

Einstein ve müzik / keman

"Bir şeyi ezberLemektense, her türLü cezayı çekmeyi tercih ederdim." ( A. Einstein ) Einstein Londra’ya bir gidişinde yanına kemanını da almıştı.Onu karşılayan arkadaşı kemana bir göz attıktan sonra sordu : " Keman çalmayı da sonunda becerebildin galiba?" Öğrenebilmek için ne kadar çaba harcadığını bilirim .” Einstein başını iki yana salladı: "Hayır dostum, hala doğru dürüst çalmayı öğrenemedim" dedi ve ekLedi; "Keman öğretmenim bendeki sorunun sayı sayabilmeyi bilmemek olduğunu söylüyor." Matematik ve fizik dahisi Einstein keman çalabilmeyi öğrenebilmesi için her şeyden önce belirli bir tempodaki sayı sayabilmeyi öğrenmesi gerektiğini biliyordu. Bir yandan bu konudaki yeteneksizliğine gülerken bir yandan da bir ilköğretim öğrencisi gibi çalışarak sayı saymayı öğrendi. Bu yolu Einstein, daha sonra bir yaşam biçimi olarak benimsedi ve tüm yaşamı boyunca yeni bir şeyler öğrenebilmek için hep önce " aşağı eğilme " yöntemi

Sanatçıyı, müzisyeni fark etmek …!

( Resim : Gülseren Kayalı ) CaRL Rogers demiş ki: ‘Psikoterapist yetiştirmekLe vaktinizi boşa harcamayın, asıL meseLe psikoterapist oLabiLecek adamı seçmektir ! ’ Sanat’a, müziğe de uyarLamak gerek bu sözü… asıL iş sanatçı, müzisyen, ressam, heykeLtraş oLabiLecek adamı seçmek şekLinde… Eylül Esme Bölücek gibi meseLa… Eylül Esme Bölücek 2,5 yaşında oyuncak orgla melodiler çıkarmaya başlayan Eylül üç yaşında kendi başına okumayı öğrenmiş. 3-4 yaşları arasında gittiği kreşte öğrendiği çocuk şarkılarını çalmaya başlamış 5 yaşında sağ elle çaldığı melodilere kendi başına sol el eşlik eklemiştir. Aynı dönemde şaşırtıcı yetkinlikte parçalar besteleyen Eylül’ün matematik ve sözel alanda gösterdiği dikkatten kaçmayacak seviyedeki üstün yeteneği eğitimcilerin ve ailenin müzikten daha çok bu alanlara odaklanmasına neden olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir müzik kuruluşu ile birlikte Ankara okullarında 2006 yılında yapmış olduğu “Müzik ve Güzel Sanatlar Yetenek Ta

SOKRAT'IN KONUŞMA TESTİ

Dedikodu-savar ! Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?” Bir dakika bekle diye cevap verdi Sokrat. Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna Üçlü Filtre Testi deniyor. “Üçlü Filtre?” “Doğru” diye devam etti Sokrat. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Birinci filtre “Gerçek Filtresi” Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?” “Hayır,” dedi adam ” Aslında bunu sadece duydum ve… “Tamam,” dedi Sokrat öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, ” İyilik Filtresi”ni. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi? “Hayır, tam tersi…” “Öyleyse” diye devam etti Sokrat. Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi

HayâLi oLmayanLar …

“KendiLerine ait hiçbir hayâLi oLmayanLar sizinkiLeri de göremezLer!” John M. Coetzee

“ YaLnızca kanatLarına güven !”

"Aşkımız bir gün uçup giderse aramızdan sevgilim sırt çantalı bir duman gibi bir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz bir çağlayanda sürüklenen bir dal parçası gibi istemediğimiz yerlere giderse aşkımız sevgilim yalnızca kanatlarına güven kendi yarattığımız boşluğun ucunda sıkı sıkı tuttuğumuz bir kapı koludur yaşam ve aşk, en derin kuyumuza düşen keman yürüdüğümüz yollar daralırken çökerken altımızdaki merdivenler sevgilim yalnızca kanatlarına güven sevdalılar bilir bir kuş yağmurudur ilkbahar sevmeyi beceremeyenlerin koyduğu yasaklar çözülüp gider çocuk gölgelerinde yazın ve ağzımızın içinde dağılır aşk sapsarı bir şeker gibi erirken sonbahar bitmeyen bir kıştan söz açılırsa sevgilim sevgilim yalnızca kanatlarına güven elimi uzattığımda sana gemileri göstermek için dümende kan kokusuyla bayılmış bir kaptan ateşin yüreğine sürüklenen bir ülke ufukta

“Artık gelecek planlarımı hayattan gizli yapıyorum.”

''Artık gelecek planlarımı hayattan gizli yapıyorum. Sanki hayat, işini gücünü bırakıp planlarımı bozmak için herşeyi yapıyor!....'' Oğuz Atay

Tarkovski… sanat…

“ Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır. ” Andrey Tarkovski

SözcükLerde rüzgârLar ne kadar esebiLir?

“Sözcüklerle yaşamın derinliğini vermeye olanak yok. Çünkü sözcüklerde rüzgârlar ne kadar esebilir? Sözcüklerden nasıl bir güneş doğabilir? Sözcükler açık bir pencere önüne büyük yağmur taneleri olarak yağıp, bir insanı derin uykusundan uyandırıp mutlu kılabilir mi? Sözcükler insanın yanında yatan diğer bir insanın yürek çarpışlarını duyurabilir mi?” Tezer Özlü

öğrenmenin maLiyeti

Öğrenmenin de maliyeti vardır. Önceden öğrenenler indirimli fiyattan öğrenir. Otoriteden öğrenenler özgürlük bedeliyle öğrenir. Deneyerek öğrenenler etiket fiyatından öğrenir. Hayattan öğrenenler gecikme zammıyla öğrenir. Hayattan da öğrenemeyenler boşa gitmiş hayatlarıyla öğrenirler. Arthur Miller

Godot geLecek mi?

(…) “Absürd tiyatro gırgıra aLıyor yaşantımızı. Ve bir türLü geLmeyen Godot ’yu bekLemeye başLıyoruz. Oyunda Godot geLmeyedursun, gerçekte her gün geLiyor, hem de tam zamanında geLiyor : Piyesin yazarı SamueL Beckett ’in Provence’da yaşadığı köye her gün işLeyen otobüsün şoförünün adıymış Godot.” (…) Kaynak: Gündüz Vassaf , Cennetin Dibi ( Modern ZamanLarda EğLenceLik Hayat ), İLetişim Yay , 14. Baskı, İstanbuL, s.25 hazır Godot demişken, yıLdırım türker ’in “ Godot'nun 50 yılı ” yazısını da okumanızı saLık vereyim. içimden bu yazıyı Uşak yöresine ait şu türküyLe bitirmek geLdi ; ay bulutta bulutta / mendilim kaldı dutta / geleceksen gel gayrı / onyedi benli şadiye'm / daha gönlüm umutta. türkünün sözLeri

Maskesiz baLo

  " Birine bir maske ver, sana tüm gerçeği söyLesin! " ( Oscar WiLde )

“Dil olmasaydı, insanların hâli ne olurdu?"

Ezop , Sisam Adasının Kralı Ladmon'un kölesi olmadan önce, çağın tanınmış bilginlerinden Ksantus'un kölesi imiş. Ksantus, bir gün Ezop'a demiş ki: " Çarşıya git, bu akşamki misafirlerime en iyi, en lezzetli yemekleri yapman için ne gerekiyorsa satın al. " Fakat Ezop'un, Ksantus'un misafirleri şerefine verdiği ziyafet için pişirdiği bütün yemekler, yaptığı tatlılar hep " dil "den yapılmıştı. Ksantus, Ezop'a misafirleri önünde bağırmış: " Nedir bu kepazelik? Ben sana en lezzetli, en nefis, en tatlı yemekleri yap, dedim. Sen hepsini dilden yapmışsın. " Ezop şu cevabı vermiş: " Evet efendim, en lezzetli yemekleri, en nefis tatlıları, hep dilden yaptım. Dünyadaki en güzel, en tatlı şey dildir. İnsanlar dilleriyle anlaşırlar, dilleriyle dua ederler, diğerlerine karşı sevgilerini dille anlatırlar. Dünyadaki en iyi, en tatlı, en güzel şey dildir. Dil olmasaydı, insanların hâli ne olurdu? " Aradan zaman geçmiş, Ksantus, d

az izLe çok yaşa !

“İzLeyici ne kadar çok seyrederse, o kadar az yaşar!” “Gösteri, sonuçta uyuma arzusundan başka bir şey ifade etmeyen, zincire vuruLmuş modern topLumun gördüğü kötü düştür. Gösteri, bu uykunun bekçisidir!” Debort, Guy (1996), Gösteri Toplumu, Çev. Ayşen Ekmekçi, Okşan Taşkent, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.