ve o gün başladım bu hikayeyi yazmaya... hatırlıyorum, dün gibiydi; düne ait tüm tasvirleri içeren metalik gri bir gökyüzü vardı. Bunlar bulut muydu, yoksa ben mi o bulutları oraya çizmiştim, orası meçhul...
Beynimin içinde derin bir kuşku; bir intihar kuşkusu ve paradoksal bir hâl olarak müthiş bir yaşam coşkusu...
( ... )
intihar : tek başına, yani bu en yalın ve kelime olarak 7 harfli haliyle bile yaptığı çağrışımlarla derin ve uzun bir hikaye zaten!
( ... )
... ve o gün koydum bu hikayenin adını : intihar günlükleri...
( ... )
.... sıradan bir günün sıradan yakarışlarıydı içimde duyduğum o garip sesler. oysa sıradan olmanın soylu tadını biliyordum. ama bildiğim bir diğer şey, bilmenin hiçbir meseleyi çözmek için yetmediğiydi, tıpkı sevmek gibi... fiziksel bir acı daha dayanılır bir şey dedim kendi kendime ve başladım kendimce acımı tarif etmeye. be ademoğlu tarif etmenin tahrip etmek gibi sonuçlarından da mı bi habersin sen. ne me lazım dedim seslice. yanımda yürüyen fötr şapkalı ve niyeyse dede sıcaklığını almak istediğim yaşlı adam bana baktı ve ne dese beğenirsiniz ; " bu kuşak hep böyle zaten! ne me lazımcı!..."
( ... )
Dede, adı üstünde dede işte, hayat mı onu okumuş, o mu hayatı bilmiyorum ama hemen yapıştırıverdi cevabı : " Herşeye bir isim arama evladım, yürümene bak sen. Önemli olan bu sokakların isimleri değil, bir yere çıkıp çıkmadıklarıdır!"
( ... )
ya da neler yazmamaLıydım? Çünkü insan deniLen ucube yaratık, yani ben, yani sen, bu kara zemin üstündeki beyaz yazıya gözlerini dikmiş ve o sembollleri soyutlayıp anlamlandıran yaratık.... biz seçtiklerimizle varız ve pek tabii olarak seçmedikLerimizLe...
( ... )
"hayatımız, aslında yanılgılarımızın tarihidiR!" diyordu bir öğRetmenim... beLKi bir paRadoKS ama yanıLıyor muydu ne?... yanıLmayı seviyoRum oysa ben... taş gibi yeRinde otuRup duRmaktansa, kuş gibi ziRveLeRe sevdaLıyım ben..
taşın, kuşun deRdine yandım, gün oLdu güL oLdum , gün oLdu küL oLdum...
Yorumlar