Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

Beethoven'in 10. senfonisi

Bilindiği gibi Ludwig van Beethoven sadece dokuz senfoni yazmıştır. Ancak 10. senfonisi ilk kez 1988 yılında seslendirilmiştir. Beethoven 1823 yılında Archduke Rudolf’a yazdığı bir mektubunda, Kraliyet Filarmoni Derneği’ne ‘yeni bir senfoni’ yazacağına söz vermiş ve taslakların hali hazırda masasında olduğunu ve iki hafta içinde bitirmeyi ümit ettiğini belirtmişti. Ne yazık ki, aynı topluluk bu senfoniyi yıllar sonra 1988 yılında seslendirebilmiştir. İskoçya’daki Aberdeen Üniversitesi müzikoloji profesörü Barry Cooper, Beethoven`in 10. senfonisinin taslaklarını tesadüfen bulmuş ve sadece ilk bölümünün boşluklarını tamamlamıştı. Cooper, senfoninin tasarlanan üç bölümü için materyal bulmasına rağmen, diğer iki bölümün tamamlanmasının imkansız olduğunu görmüş ve sadece ilk bölümü yeniden yapılandırmıştı. Beethoven’ın ilk kez seslendirilen 10. senfonisi, Cooper’ın yeniden yapılandırdığı bu ilk bölümden başkası değildir. Beethoven’in sekreteri Anton Schindler’in 1844’de yayınladığı bir maka

öğRenciyken...

BeŞibiYeRde"LeR 1995 tRabzoN KTÜ Müzik ÖğRetmenLiĞi böLümünde öğRenciyim. 1. sınıftayım o zaman. Zaten sonRa İstanbuL maRmaRa üniveRsitesi müzik öĞRetmenLiği böLümüne yatay geçiş yaptım. 2. , 3. ve son oLaRak 4. sınıfı buRada okuyup mezun oLdum. Niye oLduysam !!! öĞRenciLik yıLLarı... vay anam vay... çok okuL değiştiRdim ama çok şüküR tembeLLikten (!) deĞiL... yani hiç biLmem "YüKSeK öĞRenim eLemanı" oLmanın nasıL biRşey oLduĞunu... tRabzon'da neLeR yaşadık o evde... meseLa tuvaLetimizin kapısında biR Levha vaRdı ve üzeRinde :" BöLüm başkanı:( İsmi yazmayayım şimdi)........." yazıyordu. Evimizde ekmeğin oLmadıĞı günLeR oLdu ama tuvaLet kaĞıdının oLmadıĞı biR gün hatıRLamıyorum !!! yoksuLLuĞu fiiLi yaşadım maddi anLamda ama sanıRım öĞRenciyken pek takmıyoR insan... ve o sıcakLıĞı dostLuĞu hiç unutmam o evdeki... sonRa devam edeRim...

Grup Işığın Yansıması

Işığın yansıması yıllardır popüler kulvarın dışında kalmaya özen gösteren, klasik/protest rock çizgisinde kendi müziğini oluşturan bir gruptur. Grup ilk olarak, Uludağ üniversitesi'nde 80'li yılların ortalarında, öğretim üyeliğini ve müzik kulübü danışmanlığını sürdüren Murat Özyüksel ile müzik kulübünden bazı öğrencilerin birlikte müzik yapmaya başlamalarıyla oluşmuştur. Şu anda grupta Bursa kadrosundan solo gitarda Ayhan Orhuntaş ve basta Barlas Çevikus bulunmaktadır. Grup önce üniversite çevresinde ve giderek bursa Açıkhava tiyatrosunda konserler vermeye, kendi bestelerini ve saundunu oluşturmaya başlamıştır. 1990 yılında Murat Özyüksel İstanbul üniversitesi'nde göreve başlayınca çalışmalara uzun bir süre ara verilmiştir. Grubun toplanması ayrı kentlerde oturmak gibi hayatın getirdiği zorluklar nedeniyle olanaksız hale gelince, Murat Özyüksel Ercüment Vural ile birlikte grubun saunduna bağlı kalmaya çalışarak "bir çiçek yılı sonra" albümünü yayınlamıştır. Özyük

...fobiLeR

Ablütofobi: Yıkanmaktan korkma Agirofobi: Caddelerden ya da caddelerde karşıdan karşıya geçmekten korkma Agorafobi: Açık yer ya da kalabalık korkusu Ailurofobi: Kedilerden korkma Akluofobi: Karanlıktan korkma Akrofobi: Yüksek yerlerden korkma Akustikofobi: Belirli seslerden korkma Algofobi: Acı çekmekten korkma Amatofobi: Toz korkusu Amnezifobi: Hafızasını kaybetmekten korkma Androfobi: Adamlardan korkma Anemofobi: Fırtına korkusu Antlofobi: Sel korkusu Antropofobi: Insanlardan korkma Apifobi: Arılardan korkma Arakibutirofobi: Yerfıstığı ezmesinin, yerken, damağa yapışmasından duyulan korku Araknofobi: Örümceklerden korkma Aritmofobi: Sayılardan korkma Asimetrifobi: Simetrik olmayan şeylerden korkma Astenofobi: Güçsüz olmaktan korkma Astrafobi: Şimşek korkusu Ataksofobi: Düzensizlikten korkma Atelofobi: Mükemmel ol(a)mamaktan korkma Aviofobi: Uçuş korkusu Ballistofobi: Silahtan ya da mermilerden korkma Batofobi: Derinlik ya da yüksek binaların yanından geçme korkusu Batrakofobi: Kurbağ

“Müzik”in Anlamı ve Önemi

Alp ÖZEREN’in “Musiki Muallim Mektebi’nden Günümüze Müzik Öğretmeni Yetiştirme Sempozyumu”na Sunduğu Bildiri “Müzik”in Anlamı ve Önemi Bir toplumda; azami sayıda birey “ince düşünebildiği” oranda o toplumun yaşam kalitesi yükselecek, bir anlamda “toplam kalite yönetimi” anlayışı toplumsal yaşamda hayat bulacaktır. Azami sayıda bireyin ince düşünebilmesini sağlamak yönünde, müzik öğretmenleri, en önemli motivasyon güçlerinden birine sahiptirler. Sahip oldukları motivasyon gücünü kullanma oranı ve imkânı ise bulunulan sosyal çevre vb. koşullara göre değişkenlik göstermektedir. Türkiye’deki müzik öğretmenleri; tıpkı Türkiye Cumhuriyeti gibi, varlık ve etkinliklerini sürdürebilmek için deyim yerindeyse “birçok cephede savaş vermek zorundadırlar.” Bu cephelere kısaca değinecek olursak; öncelikle “müzikçi” dendiğinde toplumdaki bireylerin zihninde şekillenen imajın üzerinde durmamız gerekir. Bu konud

Bir de eleştirmen yokluğundan yakınırız, hiç hakkımız yok buna.

Eleştirmenin Çilesi/ Hikmet Dizdaroğlu Türk Dili 1 Temmuz 1961 Eline kalemi alıp da eleştiri yokluğundan yakınmıyan kişi gördünüz mü hiç? Genel bir sızlanma sorunu olduğu halde bunun nedenleri üzerinde duranı da sayılıdır. Hep dert yanma, hep suçlama! İlkin şu gerçeği belirtelim: Her ülkede şair, hikayeci, romancı, oyun yazarı bolca rastlanır soydan olduğu halde, eleştirmen sayısı bunlarla oranlanmıyacak bir azınlıktadır. Her çağda yetişen sanatçıları, bir de aynı çağda yaşamış eleştirmenleri bir hatırlayıverin; varacağınız sonuç, bizi asla yalanlamıyacaktır. Bu durum iki şeyi ispatlar: Eleştirinin güçlüğünü, eleştirmenin de kolay yetişir olmadığını. Eleştiri de bir sanattır, ama bilim ve teknik yönü ağır basan bir sanat. Bir sanatçı, diyelim bir şair, gücü ölçüsünde şiirler yazar. Şairlik, hikâyeciliğe, romancılığa yöneltecek birtakım yeteneklerle dünyaya gelir. Oysa eleştirmen, kendi kendini yetiştirir; öz çabasiyle bulur yolunu. yazının devamı...

Eleştirmen(i) Eleştir(mek)

eRdem eR Eleştiri sermeyesi olmayan bir uğraştır. Yani emek istemez. Aslına bakarsanız emeksiz hiçbir şey olamaz ve olmamalıdır. Büyük ozan Aşık Veysel’in de dediği gibi “Emeksiz istemek dermansız derttir”. Bu söz “emek” konusunda son derece muhteşem bir sözdür. Herhangi bir konuda, herhangi bir nesne karşısında insanlar birikimi, deneyimi, bilgisi olmaksızın eleştiri yaparlar. Buna şaşmamak elde değil. Bu bir bakıma Don Kişotluktur. devamı...

NASIL BİR ELEŞTİRMEN?...

Mevsim şartlarının git gide zor bir hale dönüşmesi, bizlerin de psikolojisini etkiliyor olacak ki; ne yana eleştiri yazsak bomba gibi saldırılar peşpeşe geliyor. Kimin, ne için eleştiri yazdığına bakmaksızın diyalok ötesi problemler aramaya koyuluyoruz hemen. Savunma mekanizmamız benliğimizin tamamına egemen oluyor; bu sayede akla mantığa sığmayan yanlışlıklar komedyası başlıyor. Bir tiyatro grubuna ya da bir oyuncuya şu soruyu yöneltsek ne cevaplar alırdık çok merak ediyorum. Hatta bu sorduğum sorunun ucunu açık bırakıyorum. Eğer -art niyetsiz- yazmak isteyen olursa bu bölümde yayınlayacağımı da duyururum. Nasıl Bir Eleştirmen İstiyorsunuz? vaLLa saĞLam yazmış! devamı şuR-ada ...

"Süperstarla dost olunmaz"

Müzik eleştirmeni Naim Dilmener 'in beş yıl boyunca tuttuğu günlüğü kitap oldu. "Eleştirmenin Günlüğü"nde Dilmener'in müzik piyasası hakkındaki düşünceleri var. Dilmener bu kitabı, her şeyi şarkılarla yaşayanlar için yazdığını söylüyor ELİF BERKÖZ Pop müziğin Herodot'u", "pop müzik gurusu", "Türk popunun merkezdeki ismi"... Bunlar müzik eleştirmeni Naim Dilmener'e yapılan yakıştırmalardan birkaçı. Ama o en çok "pop müziğin delisi" benzetmesini seviyor. Dilmener kendine hediye gelen albümlere Radikal İki'deki köşesinde yer veremeyince kendini mahcup hissetmiş ve bir günlük tutmaya karar vermiş. Müziğin ağırlıkta olduğu bu günlük önce Picus dergisinde yayımlanmış. Bir süredir de "Müzikal Günce" adıyla Milliyet Sanat Dergisi'nde yer alıyor. Dilmener şimdi de Everest Yayınları'ndan çıkan yeni kitabı "Eleştirmenin Günlüğü"nde 2001-2005 tarihleri arasında yazdıklarını okuyucuyla buluşturuyor. Ünlü bi

Eleştirmenlik deneyim ister

ahmeT öRs Bu haftaki konuğum herkesin sinema yazılarından tanıdığı, ancak onun Türkiye'nin ilk restoran yazarı olduğunu pek kimsenin bilmediği Atilla Dorsay . Onunla tarihi Pandeli Lokantası'nda buluşup eleştirmenlik üzerine söyleştik. -Geçen gün gazetede bu hafta kiminle yemek yiyeceğimi sordular. Atilla Dorsay ile dedim. Tuhaf tuhaf yüzüme baktılar. Merak etmeyin, sinema konuşmayacağız, bu benim işim değil, dedimse de bu kez seni bu lezzet sohbetine oturtamadılar. - Benim o yanımı genç arkadaşlar bilmez. - Herhalde Türkiye'nin ilk sinema eleştirmeni değilsin. - Hayır. Bu işin ciddi biçimde öncüleri var. yazının devamı oRada...

Fethi Naci İle Söyleşi :

Eleştiri zor zanaat... Cenk Koyuncu Önce klasik bir soru ile başlamak istiyorum: Eleştiri nasıl başladı ve niye eleştiriyi seçtiniz? Bu soruya iki türlü yanıt verilebilir: Birincisi, hikaye yazdım beğenmedim, şiir yazdım beğenmedim, onun üzerine eleştirmenliğe başladım denebilir. Magazine böyle bir yanıt vermiştim eğlenceli diye. İkincisi de insanların yaşamı Türkiye'de birtakım rastlantılara bağlı. Birçok şeyi kendiniz seçmiş olmuyorsunuz. Birdenbire bakıyorsunuz ki eleştirmen olmuşsunuz. Ben çocukluğumdan beri edebiyata meraklıydım. İlk defa 1943'te imzamı bir gazetede basılı olarak gördüm. Babaannemin ölümü üzerine yazılmış bir yazıydı. Lise yıllarında şiirler, hikayeler yazdım. Üniversitede bir iki hikaye yazdım, şiiri bırakmıştım o günlerde, eleştiriye başladım. Ekonomik, sosyal yazılar da yazıyordum. Sözgelimi Giresun'da çıkan Yeşil Giresun gazetesinde İktisat Fakültesi 3. sınıftayken bir yaz boyunca başmakale yazmıştım. Götürü olarak 25 liraya. Fakülte bittikten sonr

Türkiye’de Gerçek Manada Müzik Eleştirmenliği ‘Yapamıyoruz’: Önder Kütahyalı

27 Haziran 2007 Çarşamba - Söyleşi Gençler arasında, son dönemlerin en moda mesleklerinden biri de ‘müzik eleştirmenliği’. Müzik alanındaki birikimi şüpheli kişilerden tutun da, hasbel kader ancak bir iki konsere gidebilmiş kişilere kadar günümüzde herkes ‘müzik eleştirmeni’. Durum böyle olunca, işin aslını hayatını gerçek manada müzik eleştirmenliğine adamış, müziği bir hayat biçimi olarak kabul etmiş büyük ustalardan birine soralım dedik. Yeni yetişen gençlere, ‘kıssadan bir hisse olur’ umuduyla, Türkiye’nin önde gelen müzik eleştirmenlerinden Önder Kütahyalı’yı İzmir Fuarında, İzmir Görme Özürlüler Kitaplığı standında bulduk. Kendisiyle, müzik eleştirmeni kimdir, kime denir, nasıl olunur, Türkiye’de müzik eleştirmenliğinin geçmişi ve şu anki yapılanması üzerine konuştuk. SDK – Söze, ilk önce mesleğin tanımıyla girelim. Müzik eleştirmeni kime denir ? Önder Kütahyalı – Müzik sanatını çok iyi bilen ve onun icrasını, yorumunu, müziğin verilerine göre olumlu ya da olumsuz yönde eleştiren

Saygın bir müzik eleştirmeni: Dilmener

Naim Dilmener bir güncesinde kendisine "Hain eleştirmen Ökkeş" dese de, o daha çok, "Eski 45’likçi", "Saygın eleştirmen", "Müzik danışmanı", "45’lik Gurusu", "Pop müziğin Herodot"u, "Pop müzik gurmesi" ve "Pop müziğin merkezdeki ismi" olarak tanınır müzik dünyasında... Naim Dilmener, müziği tahmin edemeyeceğiniz kadar çok seviyor. Bütün dertlerini, hatta ekonomik krizleri bile unutturuyor müzik... Gazetelere, dergilere ve çeşitli internet sitelerine müzik üzerine yazılar yazıyor, "Eski 45’likçi." "Yazmaktan o kadar keyif alıyorum ki, hiç kimsenin yazı isteğine yok diyemedim bir süre..." diyor ve sonrasında da bir itirafta bulunuyor: "... Ne yazık ki eski günlerde gösterdiğim dikkati göstermiyor, bir dolu yere yazı yetiştirebilmenin paniği ile resmen çala kalem yazıyorum" Yıllardır müzik dünyasının içinde ama "...Elimden geldiğince insanlarla ahbaplık kurmaktan uzak durmaya