Ana içeriğe atla

Kayıtlar

MonO-"LOG'LaRıM etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

bugün mayıstır istanbuL yarın haZiRan

bugün mayıstır istanbuL yarın haziRan bugün eyLüL'dür istanbuL yarına eKim ! şiir : end-önd

23 NisAn 1920-2008 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

biSGen ELVİToDeLLA

Hoş gEldiN "ÇAĞAN BeBeK"

BUgÜn mutlu gün... Sizlerin, CHOPIN06 olarak bildiği benim de özgür olarak bildiğim değerli arkadaşım ve bir o kadar da sevgili Gözde ablacığımın, o sıcacık yuvalarına bugün mutluluk geldi..Çokk uzaklardan çağlaya çağlaya geldiii..Ve bizlere sevinÇ getirdi.bU SEVİnCİ SİZ BLoG AİLEsİ İLE PAYLAŞMAK İSTeDİM.. Bugün bu sitede hep sevinç yaşanıyor..Bir durup düşünmek gerekiyor.. Ve; HOŞGELDİN "ÇAĞAN BEBEK" YAŞAMA SIRASI SENDE.. iŞtE BU TARiFsİZ SEVİNÇLeRİ BİR ŞİİrLE BİTİrELİM DEDİK.. Tarifsiz sevinçler vardır Sözleri bilinmeyen Ritmine hayran olunan şarkılar gibi Sadece tebessüm düşer yanaklarına Gözlerinde yakmayan volkanlar Bir şeyler kıpırdar derinlerinde Ellerin buz keser yüreğin kıpır kıpırdır artık Bir ses duyarsın Minicik dudaklardan yankılı Inga…ınga…ınga Ne seni öpenleri hatırlarsın o an Ne söylenen iltifatları Tarifsiz sevincini almışken kollarına Anlamını bilmediğin kelimelerle süslü Bir resim görürsün hayran bakışlarında Titrek dudaklarından dökülenler Hoş geldin oğl

yaR saRsa beni... 2 yoRum / ikLim

kaRdeşim eRsin biŞGen 'e ithafen... Karac'oğLan nedendir biLmiyoRum hem beni hem de kardeşimi çok etkiLiyor. Hem kardeşim hem de ben epey Karac'oğLan bestesi yaptık. Bugün ( 1 nisan 2008 şaka gibi...) 17.00'de kardeşim askerden geLiyor nihayet. Ona ithafen bugünLük " Hür güne bir seda " etiketinde sözLeri Karac'oğLan'a bestesi kardeşime ait bir eser yayınLamak istiyoRum. YAR SARSA BENİ gökyüzünde tüten olsam yeryüzünde biten olsam al benekli keten olsam yar boynuna sarsa beni yar kolunda burma olsam yedikleri hurma olsam alçım alçım sürme olsam yar kaşına sürse beni Karac'oğlan uşak olsam yar belinde kuşak olsam bir atlastan döşek olsam yar altına serse beni 2 farkLı yorumunu yayınLayacağım. iLki 2000'Li yıLLarın başLarında düzenLemesini kardeşimLe beraber yaptığımız, eLimizde bir kayıt buLunsun diyeRekten öyLesine yaptığımız eksik bir kayıt... mix vb yapıLma

bisgen foto...

özeLden bir sürü posta geLiyor; "kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz?" tarzında. ben de bugün bir fotoğraf çektirdim. yaLnız etkiLeyici kaRizmamdan doLayı uyaRayım: takLitLerimden sakınınız. Zaten takLit ediLemem ya o ayRı... :) buyRun son hâLim, neyse çıksın faLim :=)

ÇAPkIN KuZeN_KUTİİ

KADIKÖY'ÜN ÇAPKIN ERKEĞİ VE SAF KÖYLÜ KIZI.. o BİR FABRİKATÖRÜN OĞLU... KIZ, HACI MÜSLÜMÜN KIZI...:)))

Los Bibilicos,

Silkele üzgünlüğünü, kendine gel şöyle bi’, sessizce bakamazsın çarkına sen feleğin sanki aşındırmış, geçerken, yolunu senin, yaşamak isteyen için hakim olan yaşam ki Ama besleme sakın bu ölümcül endişeyi ki böyle, yavaşça, tuzağa düşersin ağlarında ölümün, emektir çünkü yaşam ve sonunda tek kalan emektir; o zaman, emeğe el vermeli. Gör, ekmekteyken kendini, geçerken ve sensin işlenen ölüme dönen manzaraya tekrar bakmadan, ne de yürüdüklerin, yük olmasın yürürken. Bulut kümesi gibi, geçmez yaşam o zaman sende biter durgunluk, yarıkta yaşadım ben kendi eserlerinde durulmak elbet mümkün.

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

dün ( 28 Şubat 2008) baba olan arkadaşım Sinan'a ve minik yavrusu "eLif duRu"ya ithaf.... Ben hayatta en çok babamı sevdim Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek Nasıl koşarsa ardından bir devin O çapkın babamı ben öyle sevdim Bilmezdi ki oturduğumuz semti Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Atlastan bakardım nereye gitti Öyle öyle ezber ettim gurbeti Sevinçten uçardım hasta oldum mu, Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla! Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu, Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu, En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devin, Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, canevim Hayatta ben en çok babamı sevdim. Can Yücel

pisagor, tarikat ve sus işareti !

Bilindiği üzere Pisagor resmi tarihe tarihinde dik üçgenlerin sırrını dünyaya indiren ölümlü olarak geçer. Oysa Pisagor bir tarikatın kurucusudur da aynı zamanda. Bu tarikatın inancına göre "evrende her şey sayılarla idare ediliyordu ve sayılarla izah edilebilirdi." Pisagor bir istekliyi yoluna kabul etmek için pek zor beğenir bir kimseydi. “ Her ağaç bir Hermes yapmaya yaramaz ” derdi. Onun tarikatına girmek isteyenlerin bir süre deney ve çilelere tabi olması şart kılınmıştı. Müritliğe kabul edilen çocuk, hiç olmazsa iki yıl hazırlıkla meşgul olurdu. Müride, bu süre zarfında “AKUSİKO”, yani DİNLEYİCİ” adını verirlerdi. Dinleyici ders esnasında mutlak şekilde susmaya mecburdu. Ne hocasına bir sey sormaya mezundu ne de ders hakkında tartışmaya... Yalnız dersleri tam bir saygı ile kabul etmeye, ondan sonra onları kendi kendine uzun uzun düşünmeye bakmakla görevlendirilmişti. Bu kuralı dinleyicinin beynine işlemek için uzun bir örtüye bürünmüş bir kadın heykeli gösterirlerdi

ses eğitimi ( şan ) ile ilgilenenlere...

hem ünlü hem tenor denildiği zaman çoğu kişinin aklına belki de popülarite 'lerinden kaynaklı olacak, yabancılardan Luciano Pavarotti , yerlilerden ise kimilerince yerli pavarotti ( ! ) denilen " ibrahim tatLıses " geliyor. bu tür benzetmeler bana hep garip gelmiştir. ( .... / .... ) hazır yeri gelmişken pavarotti ile ilgili olarak şurada yazılan şeyin gerçek olup olmadığını da hep merak etmişimdir. "pavarotti 1950'lerin sonlarında (ya da o civar) genç ve tığ gibi bir delikanlıyken ankara'ya davetli gelmiş, filhakika tek bir temsilden sonra memleketine geri yollanmıştır. bir kısım kaynaklar bunu pavarotti'nin dönemin devlet tiyatro ve operasının genel müdürü cüneyt gökçer 'in genç, güzel ve zarif zevci ayten gökçer 'e sulanmasına ve gökçer'in bunu kaldıramamasına; bir grup başka kaynak da yine pavarotti'nin temsilden sonra bu sefer dönemin cumhurbaşkanı olan celal bayar 'ın özel olarak yanına gitmeyişi bağlamında gelişen politik s

İyİKİ DoĞdUN EmİNeM

Bilmiyor seNi kimse. Yoo. Ama seni söYlüyOrum ben. Sürsün dİye söylÜyorUm, gÖrüntÜn, hoşluğUn senin. KAvrAyışınla ünlü olgUnluğUn. ÖlÜme iştahIn ve hazzı ağzInIn onUn. Yiğit nEşEn olan kedErin senin. Çok zamAn alAcAk, doĞana dek, doĞacaKsa, böyle berrak bir BIsgEN'£i, böyle zengin, macera yönünden. ZArifliğİni söylÜyorUm O'nun sözlErle, ah vAh eden, ve üzÜnçlü bir esinti anımsIyorUm, BIsgEN'li-RüZgAr'lı-kızıLçingEne'Lİ ve de Ozan'Lı.. dünyAsında.. MuTLu YıLLaR ArKaDAŞ..Sana kendi çalıp söylediğim doğum günü şarkısını http://www.4shared.com/file/34813833/548bf677/Mutlu_yllar_bsgen.html armağan ediyorum. Bol saygılı-kaygılı-kaygısız ve Sevgili pardon sevgi dolu yıllar diliyorum..

Teşekkürler ışık dostlarım

Günlerdir bir kelime Dökülmüyor yüreğime Bana küskün biraz kızgın Işığım yol arkadaşım Günlerden 9 Ocak 2008 bitmeye yakın Çabalasam biraz daha Belki biter bu şarkım Burda bitmesin bu şarkım Kendimdi size anlatayım Hiç bir yerde doğmadım Hiç bir zaman varolmadım Bastığım toprağı Yüce sevgiyle kucakladım Islandığım denizlere Saygılarımı sunarım Bana güneşi veren ışığım Olmasaydın nasıl yaşardım Birkez daha sana burdan Hasretlerimi yollarım İşte şarkım buraya kadar Hepiniz sevgiyle kalın Sabırla beni dinlediniz Teşekkürler ışık dostlarım

eLvinin doĞum günü... :-)

eLviTodeLLa KİmDİr?(1984-2007)

SAkİN BİR SAHiL KENTİnDE DOĞRuLARINI ARAyAN Bİrİ..

umutlarımı alıp...

bir sabah ürkek, mahcup kapına gelsem, uyandırsam seni kuşlardan önce gün ağarıyorken. sevinir misin beni görünce? yaşarken sabahın sessizliğini şaşırır, telaşlanır mısın? gösterir misin sevindiğini? anlatır mı yüzünün her çizgisi, sevildiğimi... bir sabah, yorgun argın henüz güneş doğmadan toplasam tüm cesaretimi ve umutlarımı alıp yanıma. gelsem kapına. yalnızlığımı, bir de sensizliğimi bıraksam avuçlarına. soran gözlerle bakar mısın yüzüme? yoksa güler mi göz bebeklerin gösterir misin mutluluğunu? söyler misin beni ne çok özlediğini? gün doğarken bölsem tatlı uykunu hiç beklemediğin bir anda, saçlarım uçuşarak geliversem seher yeliyle bir serçenin gelişi gibi habersizce konuversem dallarına. ürkek ve mahcup bıraksam kendimi kollarına sıkıca sarılıp kucaklar mısın? sabah ayazı titretirken içimi gelsem diyorum, hiç beklemediğin bir sabah. ısıtır mısın bakışlarınla yüreğimi? ama hiç sormadan ‘’nerelerdeydin?’’diye sitem etmeden, oturtup baş köşeye bir çay koyup ocağa ellerin ellerimde,

bana diyor ki o ;

bana diyor ki o ; "Sen yazmayan bir kalemsin!" bana diyor ki o ; "sen açmayan bir çiçeksin, dikenlere sevdalı!" bana diyor ki o ; "sen esmeyen rüzgâr, tutmayan, dokunmayan el, bakmayan görmeyen gözsün ve kulaksın hiç duymayan!" bana diyor ki o ; "Sen bir yetişkinsin ama hiç doğmamışsın, doğmuşsan da yetişmemişsin!" oysa ben insanım... sıradan mı sıradan klasik bir insanım. Hiç bilinmeyenli denklemim. Her tarafı su(r)larla çevrili bir adayım: ne yeraltı, ne yer üstü kaynakları olmayan bir adayım. Rüzgâr esmez ama fırtınam eksik olmaz içimde. Evet doğrudur, üzerimde insan da yaşamaz, yaşayamaz ! Sularım çağlamaz, bir iki cılız dere akar sadece... içilmez, kan rengi akar çünkü... kimsem yok, sen gibi sen varsın bir tek, ben gibi senin de sesin yok, sesinde soluk yok boyun uzun ve incisin rengin kaderin gibi siyah, simsiyah, zifiri karanlık ıslık bile çalamazsın evinde yanmaz, tütmez ocaklar senin saçların bile yok kapın hep

NazORaGZür

ELVİCİKKKK...

MEZARIM PAPATYA BAHÇESİ OLSUN....