Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şİ-h-İR etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

BİR KAR TANESİ ÜZERİNE

BİR KAR TANESİ ÜZERİNE (bir güneş ve sonsuzluk arasında) Pekin ağırlığının inceliği değil, burada gergin, dünya, ve her zamanki gibi; ne de yeşil çeşme bakışı onun kimi zaman yalnız güneşin suyu ile şimdi; ne de narin inişi yanaklarının suskun, karanlık oyuğuna ağzının; ne de hoş omzu, farklı bir japongülü gibi şimdi ve ne temiz; ne de saçı, altından, gri, bir gün, sonra siyah, eşsiz değerde; ne de öyle telaş eden, herşeyinde günün ve gecenin, ve herşeyin üzerinde, daktiloda, kalemde, tükenmezdi küçük elleri, benim için; ne de…; dediler ki talihim için bana: "Son büyüm, iyi hatırla! İyi hatırla!, yerleşti sahip olduğum olumsuz bir şeyde; sanki bir grinin ışıklarını yayan gölge esintisi, sesleri bir sessizliğin (ve sonsuz ahenkten olan şimdi), ölümcül bilinmeyeni bir cüretkar güzelliğin; yerleşimci, kuşkusuz, daha görünür, belki, tutulmalarda." Talihim için, daha geçe kaldı sonsuzluk; ve çıktı o; sonra anlattığı gibi, düşünülmüş bir tünelin başka ağzında: ve çıkışını da gördü

Neyzen Tevfik....

"Dinleyen her zerreye bir hitabım var benim Kâinat isminde hiçten bir kitabim var benim. Ya hitabımdan okusun ya kitabımdan beni, Yazdığım efsânede on altı bâbim var benim! Hey etimde müttefik magrible maşrik, veche yok, Gayr-i mer i zerrede bin aftâbim var benim`"   14 Haziran 1879'da, babası Bafralı Hafız Hasan Fehmi Efendi`nin rüştiye öğretmeni olarak görevli bulunduğu Bodrum`da dünyaya geldi. Tam adı Tevfik Kolaylı'dır. Yergi şiirleriyle, kalenderce ve kural tanımaz yaşantısıyla, içki düşkünlüğüyle tanınan şair ve neyzen. ‘‘Neyzen Tevfik’’ diye anılır. Babasının görevli bulunduğu Urla kasabasında amatör bir neyzenden nota ve usul bilgileri öğrenerek başladığı ney çalışmalarını kendi kendine ilerletti. İzmir İdadisi'ne girdiyse de bitirmeden ayrıldı. Bu arada gene kendi kendine Farsça öğrendi. İzmir Mevlevihanesi'ne girdi. Daha sonra İstanbul'a yerleşerek Galata ve Kasımpaşa Mevlevihanelerine dev

BEN GİDİYORUM..

sonra fark ettim ki; su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor her şey yine ve aynı şekilde oluyor öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış üşümek ve sonra ısınmak gibi gitsem ayrılık olur kalsam çöl gidersem bende hasret olur ve belki beni sevenlerde özler derken anladım ki özlemden kimse ölmüyor ama ben ölüyorum nefes alıyorum, önemsiyorum ve gitmek istiyorum anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor.. sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın su akıyor ve ben gidiyorum

Kara Yılan

Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeye Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk Günahlarım kadar ömrüm vardır Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum Saçlarımı acının elinde unutuyorum Parmaklarımdan süt içmeye çağırıyorum seni Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum Gelmiş dayanmış demir kapısına sevdanın Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum Seni süt içmeye çağırıyorum parmaklarımdan Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan Sezai Karakoç

neyi yaşamak istiyorsan onu yaşa

KÜCÜK ADAM SANA NE

EVVEL ZAMAN İÇİNDE KALBUR SAMAN İÇİNDE BİR KÜÇÜK ÇOCUK VARMIŞ BİR ŞARKIYA BAŞLAMIŞ BİR GÜN GİDERKEN YOLDA BİR ASLANA RASTLAMIŞ ONA MERAKLA SORMUŞ NEDEN DEMİŞ BU SAVAŞ NEDEN ÖLÜR İNSANLAR BAŞKASINA KUL OLUR NEDEN ÖLDÜRÜR İNSAN BAŞKASINDAN CAN ALIR BU KAVGA BÜYÜK KAVGA DURULMAZ BÜYÜK DALGA AKLIN ERMEZ KÜÇÜKSÜN BÜYÜ SEN DE GÖRÜRSÜN UYU HAYDİ UYU EE KÜÇÜK ADAM SANA NE HALA UYUMADIN MI YALANLARDAN KİME NE UYU UYU UYU EE KÜCÜK ADAM SANA NE SEN KİMSİN KİM OLURSUN KARIŞMA SEN SANA NE gÜNce : 25 nisan 2003

b ü L b ü L - şi - H - iR

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım: Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı; Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl… Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl. Muhitin hali “insaniyet”in timsalidir sandım; Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad. O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu: Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi: Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi! -Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin. Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun, Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun! Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatı

SENİ DÜŞÜNDÜĞÜM TÜRKÜ - Afşar TİMUÇİN

Benim bir canla sevip bin özlemle andığım, Bari gölgeni bırak bana Su çiçeklerinin en güzel yanları budur, Giderken gölgelerini verirler suya. Güz akşamları dal kıpırdamazken, Suda halkalanan gözleridir Sen de gölgeni bırak bana. Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim, Güzelliğini burada ince ince aratma. Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi Birdenbire bir şeyler bırak. Birşeyleri soğut, birşeyleri yak, Dağıt birşeyleri, birşeyleri kur. Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim , Sonsuza uzanan sevinç, güzele vurgun tasa En azından bin yılda arayıp bulduğum, Bana aşk şiirleri yazdırma artık Beni burada gölgen gibi bırakma Afşar TİMUÇİN