Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

Kurşunkalem...

Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu : - Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ?   Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı ? Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi : - Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin. Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi. - İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki ! - Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep dünyayla barışık bir insan olursun. Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir. İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu k

ayna

Tarihte ilk kez Kars'a ayna gitmiş. Adamın biri aynayı görüp eline almış. Daha  önce hiç görmediği için, ölen kardeşine benzetmiş  karşısındakini. -Adam:- Ey gidi gardaşımm. Seni bi daha görmek nasipte varmış! Aynayı eve götürüp sarılıp uyumuş kardeşine:). -Karısı bakmış adam  bişeye sarılıp uyuyor.aynaya bakmış bir kadın, allah belanızı vireee . Bu karı da kim. Bi boka da benzese diyerek feryat figan evden çıkar kadı efendiye gider. Kadın; " Kadı efendi adam beni bu çirkin karıyla aldattı ". Kadı aynaya bakar ve şöyle der: " Yav bu karıdan çok gavata benziir .!"

tanju duRu - RayLar boyunca

  boomp3.com tanju duru Üniversite yıllarında " Ezginin Günlüğü "ne dahil olarak, grubun 1984-1990 arasındaki bu ilk döneminde çıkan beş albümde yer alan Tanju Duru, grubun dağılmasından sonra yeni bir grup çalışmasına yöneldi. Sonrasında evinde kurduğu donanımla çeşitli belgeseller ve filmlere müzikler hazırladı, albümler kaydetti, giderek kaydetmenin çekiciliğine kapılarak bir stüdyo açmaya yöneldi. 1999'dan beri duruKAYIT 'da Türkiye'nin kalburüstü müzisyenlerinin albümlerini kaydeden Tanju Duru 1989'dan beri yaptığı bestelerden bir seçkiyi 2007'de bir albümde topladı...   duru ZAMANLAR duru ZAMANLAR (2007) Tanju Duru'nun Ezginin Günlüğü döneminden sonra bestelediği şarkılar ve çeşitli film ve belgesellere yaptığı müziklerden damıtılıp gelen bir albüm. TANJU DURU'nun 'duru ZAMANLAR ' albümünden 4 parça indirebilirsiniz... AKLIM HEP SENDE NİHAİ HÜZN (Hrant için) RAYLAR BOYUNCA 'Neşeli parça

657-ÇATLAK-YURDUMUN GÜZEL İNSANI

Var olan  popüler müziğe alternatif bir soluk....  Nitelikli... Hem rock hem opera hem de klasik müzik formlarını içinde barındıran... Avrupalı ama bizden... Biraz saraylı, biraz folk, belki biraz da tasavvufi... Hepsi devlet memuru, hepsi 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi ve hepsi sonun da yıllardır içlerinde yatana kulakvermiş,  kendi müziklerini yapmak adına koyulmuşlar yola... Basın onlardan operadaki "ROCK"ÇILAR' ya da ROCK MEMURLARI' diye bahsediyor kimileri ise bu durumdan biraz rahatsız, rock opera da olur mu, hele hele devletin memuru da rockçı olur muymuş diye hayıflanmakta... EMRE, ÇAĞATAY, KEMAL, BORA, FATİH ve CEM: Bu altı müzik adamı, aldıkarı eğitimle yılların verdiği birikimle son yıllarda popüler müzik adına bizlere sunulan ve  tamamiyle ticari bir takım sınırlarla şekillenen müziğe alternatif olmak... Türk motiflerini opera formlarıyla birleştirerek kendi müziklerini yaratmak ve en önemlisi hala Türkçe rock yapılmaz diyenlere

Kravatın hikayesi / kravat bağlama stiLLeRi

Savaşlar bazen umulmadık sonuçlar doğurabiliyor. Avrupa’nın göbeğinde 1618’den 1648’e kadar süren 30 Yıl Savaşları üzerinden asırlar geçti. Savaş sonrasında sınırlar ve dengeler değişti. Sonra yavaş yavaş taşlar yerine oturdu ve yaşam normale döndü, savaş unutuldu. Bugün 30 Yıl Savaşları’nın yaşamınızı hemen her sabah etkilediğini söylesek muhtemelen bir anlam veremeyeceksiniz... Oysa tarih kitaplarında satır aralarında kalmış bir ayrıntı nedeniyle sadece sizin değil, dünya üzerinde yaklaşık 650 milyon erkeğin her sabah 30 Yıl Savaşları’nı yadettiği gerçeği ile karşı karşıyayız.  Kravat 'ın doğuşu 1635’de, 30 Yıl Savaşları sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye arasında bir grup asker vardı ki kıyafetlerindeki bir ayrıntı nedeniyle diğer askerlerden rahatlıkla ayrılabiliyordu. Hırvat askerleri farklı kılan, boyunlarına bağladıkları atkılardı. Savaşa giden Hırvat askerlerini uğurlayan eşleri, sevgilileri, anneleri başlarında

ŞÖNİZLİ Mİ RÖDİZLİ Mİ?

1950’li yıllarda Fındıkzade’de yaşlı bir bakkal, sucuk almak isteyenlere sorarmış: “ Şönizli mi olsun, rödizli mi? ”. Her şeyin çeşidinin çıktığı yıllar, halkımız “ çeşit kültürüyle ” dalgasını geçiyor. İkisi de aynı, mahalleli bakkalın şakasını anlar, “rödizli olsun, dün şönizli yemiştik”der. Espri mahallede herkesin diline dolanır. Biri, berber koltuğuna oturduğunda, berber sorar: “ Şönizli mi keseyim, rödizli mi? ”.. “Bu yaştan sonra şönizliyi ne yapayım, rödizli kes!”... Sigara mı istiyor, “ ağbi bir şönizli ver, rödizli çok içtik, esmiyor! ”... Herkesin ağzında şönizli, rödizli... Fındıkzadeli bir muhterem zat, Antalya’da bir yapı kooperatifinin ortağı olarak mukavelenin hazırlandığı ilk toplantıya katılır. İnşaat ve yapı tekniklerinin terimlerini bir türlü anlayamaz, maddeler de yavaş yavaş tartışılıp kaleme alınır. Toplantı boyu anlamadığı bir sürü şeyi tasdikleyen Fındıkzadeli muhterem, son maddeye sıra geldiğinde yapıların pis su boruları ne olacak diye tartışırken, hem topl

MİMAR SİNAN

Rivayet olunur ki Edirne Selimiye Camii inşaatı sırasında genç mimarlar artık yaşı epey ilerlemiş bulunan Mimar Sinan ’ın hala Baş Mimar sıfatıyla ortalarda dolaşmasını eleştirmeye başlarlar. Sinan bu söylentilerden habersiz gibi görünür. Hatta ileri yaşını kendisi de bahane ederek inşaatta fazla bir iş almak istemez. Gençlere fırsat tanır. Kendisi ise sadece iki minarenin inşasıyla uğraşacak böylece kendini fazla yormayacaktır. Bu durum aleyhindeki söylentileri arttırır. Minarelerin inşaası bitince Mimar Sinan diğer mimarlara “ Gidin bakın olmuş mu? ” der. İhtiyar adamın kusurlarını bulma umuduyla minarelere giden mimarlar Mimar Sinan’ın gerçek bir Baş Mimar olduğuna inanmış olarak dönerler. Mimar Sinan inşa ettiği her bir minarede şerefelere çıkan üç merdiven yapmıştır. Bu merdivenler sarmal şekilde yukarıya çıkar. Birinci merdivenden çıkan birinci ve üçüncü şerefeye, ikinci merdivenden çıkan yalnız ikinci ve üçüncü şerefeye ve üçüncü merdivenden çıkan da üçüncü şerefeye ulaşır.

CİCERO

Cicero dünyanın bilinen en iyi hatiplerindendir. Garip olan şu ki, geçmişinde kekemeymiş! Bunu yenmek için derenin kenarına gider, ağzında çakıltaşları olduğu halde konuşmaya çalışırmış. Buyrun, sonuç ortada!...

ŞEY Nereden Geliyor

Ömer Hayyam , küp denklemleri ile ilgili ciddi bir eser yazmaya koyuldu. Bu cebirsel denklemin bilinmeyenine, Arapça " şey " diyordu. Bu sözcük İspanyolca yapıtlarında Xay diye yazıldığından, zamanla X   biçimi alacak ve bilinmeyeni göstermekte kullanılan evrensel X harfine dönüşecekti. Amin Maalouf , Semerkant , s.34

Hezar Esrar (Bin Sır)-OSMANLI'DA BİLİM

150 yıl önce yayınlanmış Hezar Esrar (Bin Sır) kitabının yazarı 1826 yılında Tıbhane Nazırı olan Mustafa Behçet Efendi 'dir. Bu adam Osmanlı'da modern bilimin öncülerinden kabul edilir. Mustafa Behçet Efendi, Hezar Esrar adlı kitabin 711. sırrı olarak deneysel-labaratuvar çalışmasını şöyle takdim eder : Bir tavuk yumurtasını kaynatınız. Eğer gözlerinizi kaynayan yumurtaya dikerken, diğer elinizle hayalarınızı tutuyorsanız, katılaşmakta olan yumurta katılaşmaz. Üstelik Mustafa Behçet Efendi bu deneyi bilimsel olsun diye şahitler huzurunda yapıyor. !!! İşte bir deney daha : Kulağınıza pire kaçmışsa, hangi kulağınıza kaçmış ise, o taraftaki hayanızı kavice sıkın, pire kulağınızdan kaçar... Bir diğer deney: Bir kutunun içine kirli gömleğinizi koyunuz, üstüne üç-dört buğday tanesi atınız, kutuyu kapatınız, bir kaç gün sonrada kutudan fare çıkacaktır... NİHAT GENÇ “Köpekleşmenin Tarihi” İletişim Yayınları

PARADİS

Paradis, ingilizce " cennet " anlamına gelmektedir ve bu kelime acemceden " paradaeza " yani bahçe sözcüğünden gelmiştir. Amin Maalouf , Semerkant , s.178

KANGURU : BİLMİYORUM

James Cook , Avustralya kıtasına çıkışında garip bir hayvana rastlar. O ana  kadar hiç görmediği bu hayvan zıplayarak hareket etmekte ve yavrusunu da karnındaki cep benzeri bölümde taşımaktadır.Daha sonra bu hayvan hakkında bilgi edinmek ister ve bir Avustralya yerlisine işaretlerle bu hayvanın ne olduğunu sorar. Yerli cevap olarak " KANGURU " der. O zamandan beri biz insanlar bu hayvanlara kanguru diyoruz, yalnız garip olan şu ki; kanguru Avustralya yerlilerinin dilinde " bilmiyorum " demekmiş. suNay aKın

KAHVE AĞACININ ÖYKÜSÜ

Tarih toplum dergisi 1992/101. sayısında Halil Erdoğan Cengiz ’in “Kahvenin Kirli Çamaşırları” adlı uzun ve renkli yazısında bir ara başlık: Kahvenin Kahpeliği . Bu başlık altında 1820 yılında Hassa Ordu’yu Hümayunu Muhasebecisi Muhammed Şevket Efendi’nin ilginç bir yazısını aktarıyor. (kısaltıyorum) “ Geçmiş zamanlarda Yemen illerinde düşük ahlaklı bir kadın varmış. Öldüğünde müslüman ahali ölüyü yıkamaz, mezarlığına gömmez, hıristiyanların mezarlığına atar. Hıristiyanlarda düşük ahlaklı bu kadının cesedini mezarlıklarına reva görmeyip çıkarıp atarlar. Bir şeyh, ortada kalmış cesedi, müritleri vasıtasıyla yıkattırıp kendi tekkesinin bahçesine gömdürür. Bir zaman sonra kadını tam cinsel organı üzerinden bir ağaç peydah olur; Kahve ağacı. Bu yüzden kahve çekirdeği kadının cinsel organına benzer. Bu kahve kadınlarda bulunan çekiciliği, albeniliği taşıdığı içindir ki kahve içenler tiryaki olurlar. (S.171) NİHAT GENÇ “Köpekleşmenin Tarihi” İletişim Yayınları

ti'ye almak deyimi nereden geliyor?

Bir denizaltının gemilerin birbiri ardına sıralandığı bir konvoya, iskele ya da sancak tarafından cephe oluşturmasıyla “ T ” harfi çıkar ortaya. Böylesi bir konum sonrasında denizaltı için tüm gemiler avlanacak keklik gibidir. Denizcilik dilinde bu duruma “ ti’ye almak ” denir. (S.260 ....) SUNAY AKIN ÖNCE ÇOCUKLAR VE KADINLAR ÇINAR YAYINLARI 1.BASIM İSTANBUL, EKİM 1999

SuLh Nağmesi-Ananın Sesi / Öğüdü - aLtyapı

bLoğu takip edenler daha önce burada bu türküden bahsettiğimi hatırLayacakLardır. Şimdi bu türkünün iki adet aLtyapısını hazırLadım. Karar sesLeri do ve Re oLmak üzere... Türkünün Sarper Özsan'ın düzenLeyip Sadık Gürbüz'ün yorumLadığı hâLi ; Ananın Sesi ( SuLh Nağmesi) Ana galbim odlanır söz düşende davadan Pes değil mi ey insanlar töküldü kan ahtı kan Pes değil mi kara torpah su içti gözyaşından Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insana Galbimdeki bu arzular arzusudur zamanın Men anayım bu sesimde yerin göğün derdi var Sulha gelin ey insanlar yoksa dünya mahvolur Silahları yandırın arşa gahsın tütsüsü Her obada her bir evde ganad açsın sulh sözü Yüzü gülsün insanların bayram etsin yeryüzü Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insana Galbimdeki bu arzular arzusudur zamanın Men anayım bu sesimde yerin göğün derdi var Sulha gelin ey insanlar yoksa dünya mahvolur ALİ EKBER TAGİYEV Karar Sesi Do oLan eşLik: https://yadi.sk/d/CMq1VF2ZjzR2U Karar Sesi Re oL