Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

ağız armonikası – Harmonica method / FastTrack ( Book + Audio )

linki günceLLemeyeceğim. 38 mb’Lık dökümanı şuRadan ( rpdshr) indiRebiLirsiniz. MerakLı oLanLar aceLe etsin derim.

sema moritz – Hasret (Longing-for love)

sema moritz dökümanı mp3 oLarak şuRadan biLgisayarınıza kaydedebiLirsiniz….

John Denver – Annie’s SonG ( gaLway/fLüt ) + score

  John DenveR ( 1 -  2 )  Annie’s SonG You fill up my senses like a night in the forest like the mountains in springtime, like a walk in the rain like a storm in the desert, like a sleepy blue ocean you fill up my senses, come fill me again. Come let me love you, let me give my life to you let me drown in your laughter, let me die in your arms let me lay down beside you, let me always be with you come let me love you, come love me again. eserin notaLarına( scoRe ) buRadan uLaşabiLirsiniz. James Galway – Annie’s SonG

Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz?

Bir bilge kişi, çölde öğrencileri ile otururken " Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? " diye sordu;" Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır? " Öğrencilerden biri, " Uzaktaki sürüye bakarım " dedi. " Koyunu, keçiden ayıramadığım zaman, akşam olmuş demektir. ” Başka bir öğrenci söz aldı ve " Hocam " dedi. " İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır ." Bilge kişi, uzun süre sustu. Öğrenciler meraklandılar ve " Siz ne düşünüyorsunuz hocam? " diye sordular. Bilge kişi bu soruyu şöyle yanıtladı: " Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi, çirkin mi, siyah mı, beyaz mı diye ayırmadan, ona 'Bacım' diyebildiğimde… Ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi, yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, kardeşim sayabildiğimde anlarım ki sabah olmuş, aydınlık başlamıştır. "

Sevemez Kimse Seni / LejLa Jusic/ zeki müren paşa

Makam: Hicâz Usûl : Semâi Beste: Teoman Alpay Güfte: Suat Sayın Sevemez kimse seni Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar Sevgilim sen olmasan bu dünya neye yarar? Her ân seni düşünür, her ân seni yaşarım Seni sevmekten değil, kaybetmekten korkarım Birgün beni unutup başkalarına bakma Birazcık sevgin varsa beni yalnız bırakma Her ân seni düşünür, her ân seni yaşarım Seni sevmekten değil, kaybetmekten korkarım   Lejla Jusic ’in 2007 de çıkan  “ O ljubavi ” aLbümündendir. LeyLa yusiç . saraybosnaLı soprano. saraybosna müzik akademisi mezunudur. sayısız güzel operada solistlik yaptı. doçent oLup eserLeri birkaç dilde icra yapıyor. bosna'nın ninnilerini, türkülerini, ilahilerini eşsiz yorumuyla öyle söylüyor ki iç yakıyor. Bosna-hersek kültürüne katkılarından dolayı ödülleri var. ( kaynak ) LejLa Jusic ( sevemez kimse seni ) kimseye söyLemezseniz bir sır vereceğim size. Henüz çocuk sayılabiLecek bir yaşta öyLe aşk/meşk

ÇanakkaLe : “geLdikLeri gibi giderLer !”

geLdikLeri gibi gittiLer de sanki geri mi döndüLer ne? baksanıza her yanımız ab, abd, vb… neyse, yine göndeRiririz ! adı üstünde; KALE… şuRada çanakkaLe türküsü’nün hikâyesiyLe iLgiLi uzun bir makaLe/yazı/araştırma var, iLginizi çekecektir sanırım. aLta iki farkLı eşLik ekLiyorum. kırmızı yuvarLak içindeki yere tıkLayıp indirebiLirsiniz.

fLamenco fLute ( aLto saxophone ) / nota, sound vb

son yoLLadığım dökümanLarın ( 1 – 2 – 3 )  kaynağını hatırLadım :) buRaya tıkLayın

Tientos 2

nota için (pdf)  buRaya müzik için ise şuRaya tıkLayınız.

Buleria Live A

gitar var fLüt var, nota da var üsteLik fLamenko :) tientos 1

bu dökümanLarı nereden indirdiğimi hatırLamıyorum ama müzisyenLere faydaLı oLacağından hiç şüphem yok….     yukarıdaki eserin notasını (pdf) buRadan ezgisini ise şuRadan indirebiLirsiniz…

aĞzından bakLayı çıkaRmak deyiminin hikâyesi

Türkçe de bakla ile alakalı iki deyim vardır. Her ikisinde de illiyet, kurutulmuş baklanın zor ıslanması ve zor yumuşamasıyla ilgilidir. Kurutulmuş baklanın ağza alındığında ıslanıp yumuşaması uzun bir süreyi ilzam eder. Sır saklama ve dilini tutma konusunda kendisine itimat edilemeyen kişiler için " ağzında bakla saklanmaz " deyiminin kullanılması bu yüzdendir. Yani duyduğu bir sırrı hemen başkasına anlatır, demlenesiye kadar yahut bir baklanın ıslanacağı müddet kadar olsun beklemez demeye gelir. Baklayla ilgili diğer deyim baklayı ağzından çıkarmaktır. Deyim, içimizden geçtiği halde mekan ve zaman müsait olmadığı için nezaket veya siyaset en söyle ( me ) diğimiz şeyler için birisinin bizi ikazı zımnında "çıkar ağzından (dilinin altından) baklayı" demesine işarettir. Deyimin hikayesi şöyle: Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Zamanla kendine yakıştırılan küfür bazlık şöhretine tahammül edemez olmuş. Soluğu bir tekkede almış ve durumu tekkenin şeyhine anla

Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak deyiminin hikâyesi

Dimyat Mısır'da, Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye gelirdi. Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdenizde Arap Korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışlar. Binbir müşkilat içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış, memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" sözünün aslı buradan kalmıştır. kaynak

Abbas Yolcu deyiminin hikâyesi

“Yola çıkarken, görevinden alınan bir kişi için veya ölecek bir hasta için söylenen bir deyim” Abbas Hoca, Abbas Molla da denilen Azerbaycan’ ı, İran’ ın pek çok yerlerini, Hindistan’ ı, Arabistan’ ı, Mısır’ ı ve Kafkasya’ yı dolaşmış bir halk şairidir. Gittiği yerlerde, tatlı sohbetinden hoşlananların, bir süre daha kalmasını istemelerine karşılık: “Olmaz, kalamam. Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” der ve yoluna devam edermiş. kaynak

Özrü Kabahatinden Büyük deyiminin hikâyesi

Padişahlardan bir tanesi dalkavuğuna çok kızmıştır. Kelleni alacağım senin demiştir. Beri taraftan, dalkavuğunun aslında çok imrendiği zekâsıyla da alay etmek gelir aklına; - " Amma " der. " Öyle bir şey yap, öyle bir şey söyle ki özrün kabahatinden büyük olsun! O zaman kelleni kurtaracaksın " Arkasını dönüp sofaya doğru geçen Padişahın kararının kesin olduğunu anlayan dalkavuk telaş içindedir. Hemen düşünmeye başlar. Can korkusuyla titreyen dalkavuk o sırada arkası dönük Padişahın bir ayağını yukarıya, basamağa attığını görür, koşarak Padişahın poposuna bir el atar. Şaşkınlık ve zaten var olan öfkenin katlanmışıyla arkasına dönen Padişah, gürler; - " Bre densiz! Ölümünü bu kadar çok mu yakına aldın? Allahhhhh..." Boynu bükük, yere bakan dalkavuk aman dilenir; - " Özür dilerim Padişahım. Sizi dalgınlıkla Valide Sultan zannettim de! " Dalkavuğun kellesi kurtulmuştur. kaynak

Saman Altından Su Yürütmek deyiminin kökeni

Vaktiyle köyün birinde ahalinin tarlaları ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmış. Bu kaynak köyün ortak malıymış. Civarda başkaca su kaynağı olmadığından bütün köylü arazisini bu kaynaktan nöbetleşe sıra ile sularmış.Kimin ne vakit, ne kadar su kullanacağı belliymiş ve herkes kendi sırasını takip eder, komşularının hakkına da saygı gösterirmiş. Ancak her köyde olduğu gibi bu köyde de açıkgöz bir adam varmış. Sebze bahçesi su kaynağının hemen yakınında bulunan bu adam,herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmış ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir su yolu kazmış.Kimseler farketmesin diye de su yolunun üzerini taşla tahtayla kapatıp üstüne de saman balyaları yığmış. Su , diğer vakitlerde bu saman altından aka aka açıkgözün tarlasına kadar gidermiş. Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken, onun ki fidanların boy üstüne boy attıkları, yemyeşil bir halde olurmuş.Üstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da,